5 Ekim 2017 Perşembe

Oktay Etiman’ın Ardından “Dev-Genç’in Delikanlısı”

"DESTINY IS CHARACTER - İnsanın alınyazısı mizacıdır"
Oktay'ın bir paylaşımı
Birkaç saat önce neredeyse yarım yüzyıllık dostum, arkadaşım, yoldaşım Oktay Etiman’ı kaybettiğimizi öğrendim.
Son birkaç günde ses çıkmayınca bu haberi bekler olmuştuk.
Aşağıdaki yazı Oktay yaşarken, onun için düşünülen bir armağan kitabı vesilesiyle yazılmıştı.
Oktay henüz hasta değilken, Oktay için bir armağan kitabı yazma projesi ortaya çıkmıştı. Bu kitaba benim de katkıda bulunmam istenmişti.
Ama bir süre sonra, bundan bir yıl kadar önce, Oktay hastalığını bildirdi, kanserin metastaz yaptığını söyledi. Ama morali yerindeydi.
Daha sonra Armağan kitabını derleyen Muazzez Avcı, Oktay’ın hasta olduğunu ve kitabı yaşarken çıkarmak istediğini söyledi.
Aşağıdaki yazı bunun üzerine yazıldı. Kitabın Oktay yaşarken yayınlanması ve kendisinin okuyacağı düşünülüyordu.
Ancak hasta olduğunu bildiğimden içinden bir türlü bitirmek gelmiyordu. Yazıyı aslında bitirmiş sayılırdım ama bir türlü son noktayı vuramıyordum. Sanki son noktayı vurduğumda Oktay da ölecekmiş gibi geliyordu; yazıya son noktayı koymayarak Oktay’ın ömrünü uzatıyormuşum gibi geliyordu bana. Biliyorum, saçma ama böyleydi.

4 Ekim 2017 Çarşamba

„Wir lasen noch Marx, die Jugend heute liest Nietzsche und sagt, sie sei links“

DIE EXILANTEN Zwei Generationen, zwei unterschiedliche Biografien: Aber eins haben Demir Küçükaydın und Rezan Aksoy gemein. Sie sind in der Türkei geboren und leben heute im deutschen Exil. Küçükaydın saß wegen politischer Aktivitäten 10 Jahre in Haft. Aksoy arbeitete als Theaterregisseur, bis gegen ihn ermittelt wurde. Ein Treffen in Berlin
„Wir lasen noch Marx, die Jugend heute liest Nietzsche und sagt, sie sei links“

„Das politische Leben ist sehr lebendig hier in Kreuzberg, auch unter Türkeistämmigen“, sagt Demir Küçükaydın, hier am Kottbusser Tor. Der Theatermacher Rezan Aksoy sieht das ähnlich: „Berlin ist das politische und künstlerische Zentrum Deutschlands“

25 Eylül 2017 Pazartesi

Barzani’nin Referandum Hamlesi Vesilesiyle Bir Kez Daha Uluslar ve Ulusçuluk Üzerine

En sondan başlayalım.
Türkiye, İran veya Irak hükümeti müdahale eder mi?
Isıracak köpek dişini göstermez.
Türkiye, İran ve de Irak hükümetinin tehditleri bu referandum kararı karşısında hiçbir şey yapmayacakları ve yapamayacaklarının en sağlam göstergesidir.
Hatta bu tehditler aslında Barzani’nin değirmenine su taşımakta, Kürtler içinde ona en karşı olanların bile onun kararının ardında toplanmasına yol açmaktadır.
Eminim ki Türk devletinin kurmayları, Barzani’nin bu güçlenmesinin PKK’nın bir zayıflamasına, zayıflamasa bile hareket alanının daralmasına yol açacağının hesabını da yapmaktadırlar.
Zamanı mı?
Bir şeyin zamanı olup olmadığı o işi yapanın kendi amaçları açısından değerlendirilebilir.
Çünkü taktikler strateji içinde, strateji de tabi olduğu amaçlar içinde değerlendirilebilir.
Türkiye, İran veya Irak’ın veya ABD’nin veya diğer güçlerin Kürdistan’da bağımsız bir devlet kurmak gibi amacı mı var ki zamanı mı diye itiraz ediyorlar?

13 Temmuz 2017 Perşembe

Evet, “Tek Millet, Tek Devlet, Tek Bayrak, Tek Ülke”yi Demokratlar ve Sosyalistler Savunmalı

Tek millet, tek devlet, tek bayrak, tek ülke” sloganı aslında sosyalistlerin ve gerçek demokratların savunması gereken bir slogandır.
CHP’nin de, Erdoğan’ın da, Askeri Bürokratik Oligarşinin de nasıl bir kandırmaca içinde olduklarını gösterecek, onların ideolojik egemenliğine son verecek; ipliğini pazara çıkaracak olan slogan budur.
Ama bunu sosyalistlerin ve demokratların anlaması çok zordur. Çünkü sosyalistler ve demokratlar, tam da bu slogana karşı çıkarlarken, karşı çıktıklarıyla aynı gerici ve karşı devrimci bir ulus ve ulusçuluk anlayışını paylaşmaktadırlar. Bun dedenle anlamaları çok zordur. “O mahiler ki derya içindedirler deryayı bilmezler.” Milliyetçiler milliyetçi olduklarını göremezler çünkü milliyetçiliğin ne olduğunu anlayamazlar.

10 Temmuz 2017 Pazartesi

Adalet Yürüyüşü ve Mitingi’nin Ardından

Basına ve bizim sosyalistlerin abartılı rakamlarına güvenmediğim için, kötümser yorumlarıyla bilinen ve mitinge katılacağını bildiğim bir arkadaşa katılım nasıldı diye sordum.

Onun verdiği cevap özetle şöyleydi. “Biz alana girmeyi bile başaramadık. Benim hayatımda gördüğüm en büyük mitingdi, bir buçuk milyon kadar vardı. Ben bu kadar bir de Paris’te milyonluk bir miting görmüştüm” dedi.

Murat yetkin, bugün “polis kaynaklarına göre 1 milyon 750 bin” dediğine göre iki milyona yakın insandan söz edilebilir.

Sanırım bu Türkiye’nin tarihindeki en büyük miting ve kitle mobilizasyonudur.

2 Temmuz 2017 Pazar

Bir yazıda Üç Yazı

Birinci Yazı: Eleştiri Dostlara Yapılır; Barış Düşmanlarla Yapılır, İttifaklar ise Tutarsız ve Kaypaklarla

Bizim yazılarımızda bir CHP eleştirisi bulamazsınız, çünkü o bizim dostumuz değildir.

Hatta CHP hakkında genellikle ne kadar akıllı oldukları hakkında bol bol “övgü” görürsünüz. Örneğin Kılıçdaroğlu’nun bu #Adalet Yürüyüşü’nü başlatmasını çok akıllıca bir hamle olarak gördük ve değerlendirdik.

Kimileri, ki bunlar bizim sosyalistler arasında bol miktarda var, böyle övgülerin ancak düşmanlara yapılacağını bile anlayamayacak kadar okuduğunu anlamaktan acizler.

1 Temmuz 2017 Cumartesi

"Adalet Yürüyüşü" Bitti, Türk Ulusalcılarının, Şovenlerinin ve Irkçılarının Yürüyüşü Başladı.

Az önce aşağıdaki resmi gördüm. Acil olarak şu yorumumu paylaşıyorum.

Adalet Yürüyüşü artık Adalet Yürüyüşü olmaktan çıktı. Türk ulusalcılarının ve ırkçılarının yürüyüşü oldu.

HDP yürüyüşe baştan katılmayarak ve sahip çıkmayarak yürüyüşün böyle bir evrim geçirmesine olanak sağladı.

Bundan sonra yürüyüşe katılması ne mümkündür, ne de doğru olur.

Maalesef HDP tecrit oldu.

CHP başlangıçta sadece Adalet bayrağı açmıştı. Türk bayrağı hiç önde görülmüyordu.

Çünkü başlangıçta işin nasıl gelişeceğini bilmiyor ve sadece Adalet'i öne çıkararak Kürtlere de kapıyı kapamıyordu.

Baktı ki iş tuttu bu sefer Kürtlerin katılmasını engellemek için Türk bayraklarını öne çıkardı.