26 Kasım 2015 Perşembe

Fizik ve Marksizm (Genel Görecelik Kuramının Yüzüncü Yılı Vesilesiyle)

Genel Görecelik Kuramı “muhtemelen bütün zamanların en büyük bilimsel keşfidir”
Paul Dirac
Bugün Genel Görecelik Kuramı’nın açıklanışının yüzüncü yılı. Einstein yüz yıl önce 25 Kasım 1915’te, Genel Görecelik Kuramı’nın son düzeltmelerini yapıp yayınladı.
Bu kuram sadece tüm fizik dünyayı algılayışı kökten değiştirmemiştir, aynı zamanda bütün büyük kuramlar gibi son derece estetiktir ve sadedir.
Newton’un çekim kuramında, zaman ve uzay, içinde nesnelerin ve olayların yer aldığı onlardan bağımsız bir sahne gibidir.
Genel Görecelikte ise, uzay-zaman maddenin ayrılmaz bir bileşeni veya özelliği olur onunla karşılıklı etkileşim içindedir. Kütle uzay-zamanı eğer, eğilmiş uzay zaman kütlenin hareketini karşı olarak etkiler. Bu çok derin, diyalektik ve devrimci bir kavrayıştır.

10 Kasım 2015 Salı

Bir Belge: “Kemalizmin Yerini Ne Alacak?” (1 Aralık 1992 – Özgür Gündem)

(Aşağıdaki yazı 1992 yılında, yani 23 yıl önce Özgür Gündem’de yayınlanmıştı.)
Aslında ilk olan "Son Türk Devleti"nin dayanağı ve ideolojisi olan Kemalizm ömrünü doldurmuş bulunuyor. Bu ideoloji bugün hala devletin resmi dini olmaya devam ediyorsa, bu, onun insanların kafasındaki egemenliğinden, ideolojik gücünden, yaygınlığından değil; ideoloji dışı bir unsurun, Osmanlı'nın yaşayan ruhu Türk Ordusu'nun silahlarının fizik gücünden dolayıdır.
Bir ideoloji, yaratıcılığı; diğer ideolojiler karşısındaki entellektüel üstünlüğü; genç kuşaklar arasındaki etkisiyle geleceğe damgasını vurabilir ve yaşama yeteneğinin kanıtlarını sunar. Kemalizm’de ne yaratıcılık, ne de entellektüel üstünlük var. Dolayısıyla genç kuşaklar arasında hiç bir etkisi yok.

9 Kasım 2015 Pazartesi

Seçim Sonuçları Analizlerinde Hiç Söz Edilmeyen Belirleyici Güç

Seçim sonuçlarının değerlendirmelerinde görülen temel metodolojik yanlış, onu var olun toplumsal güçlerin mücadelesinin bir fotoğrafı ve sadece biçimlerinden biri olarak ele almak yerine;  o mücadelenin kendisi gibi almaları ve dolayısıyla bütün analizlerini seçim mücadelesinin araçları; yani seçim çalışmaları, üzerinden yapmaları olmaktadır.
Yani örneğin HDP’nin seçim çalışması yapamaması; baskılar vs. bu sonuçların nedeni gibi koyulmaktadır. Elbet bunlar doğrudur. Ama aynı zamanda yanlıştır.
Çünkü bu baskılar; seçim çalışması yapamamanın vs. bizzat kendisi bir sonuçtur ve güçler ilişkisindeki değişimin sonuçlarının bir yansımasıdır.
Soruna böyle yaklaşmamanın sonucu, seçim sonuçlarını belirleyen en esaslı gücün, bu analizlere dâhil edilmemesine yol açmaktadır.
Nedir bu tayin edici güç?
 Bu güç Türk Ordusudur; “Devletçiliğimiz”dir, Genelkurmay’dır; “Sünüfu Devlet”tir; “Askeri Bürokratik Oligarşi”dir.
Dikkat edilirse, seçim sonuçları analizlerinde hiç kimse bu gücü, Orduyu veya Genelkurmayı, bu sonuçları açıklama öğesi olarak kullanmamaktadır.
Bu dolaylı olarak, aynı zamanda seçimlerin vatandaşların özgür iradeleriyle gerçekleştirdiği yalanının yayılmasına da ayrıca soldan bir katkı olur.

7 Kasım 2015 Cumartesi

Bu Yazı 17 Haziran’da Yazılmıştı (“HDP’nin Yapması gerekenler”)


Araçların, organların yapıları (anatomileri) ve işlevleri (görevleri, fonksiyonları) arasında zorunlu bir ilişki vardır. Bu toplumsal araçlarda, örgütlerde ve organlarda da böyledir.
Bu nedenle de Marks, binlerce yıldır ezen küçük bir azınlığın iktidarını korumak üzere geliştirilmiş devlet cihazını ezilenlerin kullanamayacağını, onu parçalaması gerektiğini yazmıştı.
Bugün var olun devlet cihazı ezilenler için kullanılamaz. Kullanmaya kalkanı o kullanır. Bırakalım devlet cihazını bir yana, HDP’nin ele geçirdiği belediyelerde bile, ömrünü dağlarda veya hapishanelerde geçirmiş nice savaşçının, kısa zamanda belediyeler tarafından ele geçirildiklerini; birer bürokrata dönüştüklerini görüyoruz.

5 Kasım 2015 Perşembe

HDP’nin Özeleştirisi, Yeniden Yapılanması ve Demirtaş

HDP yöneticilerinden Ayhan Bilgen’in şu sözleri çok önemlidir ve yol gösterici olmalıdır:
Siyasette rakibinizin gücü sizin zaaf ve zayıflığınızın mazereti olamaz. Güçlü bir özeleştiriyle yeniden yapılanma çalışmalarına başlamalıyız. Cezaevlerinde, ülke dışında özgürlük, barış isteyenlere, fedakâr halkımıza layık sonuç elde edemedik. Toplumsal siyaset sandıkta bitmez başlar.”
Bu vesileyle “özeleştiri” ve “yeniden yapılanma” çalışmasının nasıl olması gerektiğine dair birkaç öneri yapalım ve önerilere uygun örnekleri sunalım
Birincisi, her özeleştiri aslında bir eleştiri olmak zorundadır. Çünkü özeleştiri özünde bir sorunun nedenlerini araştırmak ve ortaya çıkarmaktır; eleştiri konusu olan kişiler değil; anlayışlar, yöntemler, ilkeler, kavramlar, genellemelerdir ve öyle olmalıdır. Bizlerin kişilerle sorunu olmaz. Özeleştiri bir günah çıkarma ayini değildir.

3 Kasım 2015 Salı

Öcalan’dan Haber Var: Öcalan’ın Durum ve Süreç Hakkında Görüşleri

Dün akşam bir arkadaştan, ilişiğinde birçok Twitin resmi (screenshot) olan bir mail geldi.
Resimlerdeki Twittler, yanılmıyorsam şu an hapiste bulunan, Özgür Gündem yazarı Özgür Amed’in hesabı üzerinden yollanmıştı. Özgür Amed kendi yazamayacağına göre, belli ki onun hesabı üzerinden kamuoyunu bilgilendirmek için atılmışlardı.
Bu mesajlar İmralı’da tecritte bulunan Öcalan’ın, muhtemelen diğer mahkûmlara yolladığı mektup veya haberlerden derlenmiş bilgiler içeriyordu.
Elbet, çok dolaylı bir aktarma oldukları için yüzde yüz otantik değildirler ve onları okuyup özetleyen ve aktaranların anlayışlarını; okuyup aktarılma koşullarının yarattığı sınırlamaları; Twitter’in 140 harf sınırlamasının zorunlu kıldığı kısaltmaları vs. de yansıtıyorlardır.
Ancak Öcalan’ı biraz tanıyanlar, kitaplarını, yazılarını biraz okumuş olanlar, bu mesajlarda özetlenen görüşlerin Öcalan’ın görüşleri olduğunu tahmin edebilirler. Bu nedenle,  Twitlerde özetlenmeye çalışılanlar Öcalan’ın görüşleri hakkında yine de bir fikir verir.

2 Kasım 2015 Pazartesi

Seçim Sonuçları ve Metodoloji

Seçimler üzerine değerlendirmeler yapılırken çok temel bir metodolojik yanlış yapılıyor. Seçimler bir savaş, bir mücadele içindeki güçlerin o sıradaki güç ve konumlanışlarının anlık bir fotoğrafı olarak değerlendirilmiyor; seçimlerin kendisi bizzat savaşın kendisi olarak görülüyor.
Buna bağlı olarak da seçim analizleri savaşan temel toplamsal güçlerin çıkar, konumlanış, strateji ve taktiklerine göre değil; alınan oylara, kayıplara ve kazançlara göre yapılıyor.
Sonra da bu temel yanlışa bağlı olarak bu kayıp ve kazançların hangi baskılar, hangi seçim taktikleri, hangi aday seçimleri vs. ortaya çıktığına ilişkin açıklamalar yapılıyor. Örneğin AK Parti’nin baskıları terörünün seçim sonuçları üzerindeki etkilerinden hareketle sonuçlar açıklanıyor.