31 Mayıs 2015 Pazar

Gezi’nin Nedenleri ve Yapısı Üzerine Marksist Bir Açıklama

Gezi üzerine yazına baktığımızda, ortada övgüden başka bir şey görülmemektedir. Halbuki Gezi’nin övülmeye değil eleştirilmeye ihtiyacı var.
Gezi esnasında yazdığımız yazılar olayların dumanı tüterken yapılmış eleştirilerdir aynı zamanda.
Gezi esnasında yazdığımız yazıların ana temalarından biri Gezi’nin Kürt hareketi ile buluşması üzerinde yoğunlaşıyordu. Gezi’ye dönüyor, Kürt hareketini kazanması ve etkilemesi gerektiğini; Kürt hareketine dönüyor Gezi’yi nasıl kazanabileceğini, nasıl etkileyebileceğini anlatmaya çalışıyorduk.
Bu seçimlerde bu buluşma ilk kez sınırlı da olsa gerçekleşecek gibi görünüyor. Bu buluşmayı engellemeye yönelik olarak kurulmuş bulunan “Birleşik Haziran Hareketi” amacına ulaşamadı ve içinden çok geniş bir kesim, HDP’yi destekleme ve oy verme eğilimi gösterdi. Keza Gezi’nin en ileri, en iyi unsurları; HDP’yi destekliyor.
Benzer şekilde Gezi, Kürt Hareketi’nin de “ilkel milliyetçilere” bağımlılığını ve mahkûmiyetini zayıflattı ve Kürt Hareketinin en ileri unsurları “Türkiyelileşme” projesini güçlendirdi.
Bu ittifak, henüz geniş kesimlere yayılmamış bu haliyle bile ilk zaferini, muhtemelen önümüzdeki 7 Haziran seçim/referandumunda elde edecektir. Gezi’nin ikinci yılında geç gelmiş bir başarısının arifesinde bulunduğumuz söylenebilir.

30 Mayıs 2015 Cumartesi

Erdoğan Neden Kaybedecek?

Topu topu iki yıl geçti Öcalan’ın Diyarbakır’da Newroz alanında mesajının okunmasından ve “Barış Süreci”nin başlamasından beri. O tarihlerde yazdığımız bir seri yazıya “Ortadoğu Devrimi Başladı”  diye bir başlık koymuştuk.
Bugün geriye bakınca ağır ağır gelişen bir devrim süreci daha iyi görülüyor. “Ortadoğu Devrimi”nden dünyanın anladığı, “Arap Baharı”. Bu, dünyanın henüz göremediği bir devrim süreci.
Biz o yazıyı yazdığımızdan beri iki büyük alt üstlük oldu. Yazımızın mürekkebi kurumadan, Türkiye’deki Aleviler ve Laik şehirliler Erdoğan’a karşı Gezi Ayaklanmasını gerçekleştirdiler. Bir yıl sonra Kürtler Kobani için ayaklandılar ve ardından Kobani Zaferi kazanıldı.
Bu iki ayaklanma da hem dünyanın hem de bu ayaklanmaların aktörlerinin dünyayı kavrayışında derin değişikliklere yol açtı.
Ama bu iki ayaklanma da, henüz birbiriyle senkronize değildi ve birbirinden kopuk hatta belli bir ölçüde birbirine karşı şerbetli (bağışıklıklı) kalmıştı.
Şimdi 7 Haziran seçimlerinde bu iki ayaklanma, bu sefer bir arada ve senkronize olarak seçim sandığı aracılığıyla bir üçüncü “ayaklanma”ya hazırlanıyor.

28 Mayıs 2015 Perşembe

HDP’ye Barajı Ancak Erdoğan Aşırtabilir

Kişisel kanım, HDP’nin şu an yüzde onu aştığı yönündedir.
Kürtlerin oyları ve yüzde biri zor bulan, liberal, sosyalist, demokrat denebileceklerin oyları bunlara ek olarak çok cüzi miktarda CHP’lilerden gelecek stratejik oylar; AKP’lilerden gelebilecek Erdoğan’a ders verme oyları veya sandığa gitmemeler vs., hepsi bir arada HDP’nin yüzde onu aşmasını sağlamaktadır.
Ancak HDP yüzde 10’u aşmakla yüzde 10’u aşamaz. Karayılan’ın da dediği gibi, gerçek Baraj yüzde 12 civarındadır. En az yüzde 12’lik bir oy AK Parti hükümetinin hilelerle örtemeyeceği bir şekilde, HDP’nin barajı aşmasını sağlayabilir.
Soru şudur: HDP yüzde 12’yi aşabilecek midir?
Ve biraz düşünülürse şöyle bir denklemin ortaya çıktığı görülür. HDP’nin yüzde 12’yi ancak büyük bir kıta kayması ile aşabilir. Ama bu kıta kayması gerçekleşirse, HDP yüzde 12’nin çok üstüne çıkar.

27 Mayıs 2015 Çarşamba

Birleşik Haziran Hareketi’nde Yer Alıp HDP’ye Oy İsteyenlere Son Çağrı

Bu Seçimlerin Özgüllüğünü Kavramanın Önemi

Bu seçimin, Türkiye ve Ortadoğu tarihindeki bütün seçimlerden farklı kılan özelliğini ve önemini görememek ve doğru tanımlayamamak, kişiyi ya da örgütü, hiç yan yana görünmek bile istemeyeceği güçlerle aynı saflara itebilir.
Bu seçimde, tam da baraj ve HDP’nin yüzde on barajının aşmasının veya aşmamasının başkanlık sistemine geçilip geçilemeyeceğini belirleyecek olması ve de HDP’nin baraj sınırında olması, bu seçimlere başka hiçbir seçimde olmayan son derece özgül, plebisit (referandum) karakteri veriyor.
Bunun sonucunda da oyların gerçek ağırlıkları ve oy isteme ve verme nedenleri değişiyor.

26 Mayıs 2015 Salı

HDP’ye oy vermek, CHP’yi AKP karşısında güçlendirecektir



(Bugün sözü T24 blokçusu Erdem Yörük'e bırakıyoruz. Tam da baraj nedeniyle ortaya çıkan matematiksel gerçek şudur ki CHP'lilerin AK Parti karşısında CHP'yi güçlendirmek için HDP'ye oy vermeleri gerekmektedir. Bu yazıyı yaygınlaştırınız ve mümkünse CHP'lu dostlarınızla paylaşınız. Bir tek oyun bile çok büyük önem kazandığı bu noktada belki bir kaç kişinin düşünmesine yol açar. D.K.)

25 Mayıs 2015 Pazartesi

Kürtler Niye AK Parti’ye Oy Vermemelidir?

İran yayaları ve Ortadoğu Akdeniz havzası, birbirinden iki ayrı uygarlık alanı olarak kalmışlardır. Kürt bu iki uygarlığın kesişme noktasında; ikisi tarafından da hiçbir zaman tam olarak fetih edilememiş dağlarda,  genellikle hayvancılıkla yaşayan göçer toplulukların genel adı olmuştur.
Göçebelik, hayvancılık, dağlar demek, uygarlığa; yani yazı, para, devlet ve sınıflara bulaşmamışlık demektir. Sınıfsız, ortaklaşmacı ve dayanışmacı toplulukların yaşamaya devam etmesi demektir.
Bugün Kürtlerin “çok muhafazakâr” olarak tanınmasının temelinde bu tarihsel arka palan ve toplumsal yapı bulunmaktadır.
Örneğin şehirlerdeki Kürtlerin ezici çoğunluğu AK Parti’ye oy vermekte ve bu muhafazakârlık olarak tanımlanmaktadır. Ancak hiçbir şey göründüğü gibi değildir. İlk bakışta güneş dünyanın etrafında döner ama gerçek dünyanın güneşin etrafında döndüğüdür.

24 Mayıs 2015 Pazar

Türk Milliyetçileri Neden HDP’ye Oy Vermelidirler?

İlk bakışta, Türk milliyetçilerinin HDP’ye oy vermesinin istenmesi bir şaka gibi görülebilir. “Türk milliyetçilerinden, Kürt Milliyetçiliğinin ürünü ve savunucusu olarak bilinen bir partiye oy istemek… Bu kadar saçmalık da olmaz” diyenler çıkacaktır.
Ancak konunun üzerine düşününce kazın ayağının hiç de göründüğü gibi olmadığı görülecektir.
Önce şunu soralım. Türk milliyetçisi kime denebilir; nasıl tanımlanabilir?
Türk milliyetçisi: “Türk milletinin (ulusunun) çıkarını, refahını, zenginliğini ve gücünü her şeyden üstün tutana denir” diye tanımlanabilir.
Zaten Türk milliyetçileri de; Milliyetçi olmadığını söyleyen Türk Sosyalistleri de, hem genel olarak milliyetçiliği hem de Türk milliyetçiliğini böyle tanımlamakta anlaşırlar.