31 Mayıs 2014 Cumartesi

Gezi’nin Birinci Yılı - Taksim Dayanışma ve Forumlar

Bugün Gezi’nin birinci yılı.
Taksim Dayanışma’nın Çağrısı: Taksimdeyiz (“Alanlardayız”).
Eğer bir mucize olmaz ise, 1 Mayıs’ın ikinci bir versiyonu olur. Gezi’nin esas kitlesi oraya gelmeyecektir.
Örgütlü gruplardan veya onlarla ilgili insanların oluşturduğu bir kitle gelir. Her zaman olduğu gibi, Polis’in vahşi şiddeti ve gazla geri püskürtülüp dağıtılır. Moraller daha bozulmuş; sonraki protestolara gelecekler daha azalmış olarak biter.
Dün akşam Kadıköy’deki forumların buluşması vardı, “ne yapalım” diye.
Birçok konuşmacı, Çağrı zaten yapılmış, giden gider ve ister istemez gidilir; ama bu çerçevede daha iyi neler yapılabilir; gidiş nasıl örgütlenebilir; orada nasıl olsa gazı yiyip alana giremeyeceğiz ama en azından nasıl dönülür; Gezi bir günlük bir süreç değil, iki haftalık bir dönemdi. İki hafta neler yapılabilir? Bari bunlara kafa yoralım anlamında konuşmalar yaptı.

29 Mayıs 2014 Perşembe

Demokrasi ve Özgürlük Birbirinden Ayrılamaz

Önceki “Demokrasi ve Özgürlük Neden Bir Arada Bulunamaz?” başlıklı yazımız, demokrasi ve özgürlüğün bir arada bulunamayacağını kanıtlarken bu sefer tam tersini iddia ederek demokrasi ve özgürlüğün birbirinden ayrılamayacağını savunacağız.
Bu bir çelişki değil mi?
Daha önce de belirttiğimiz gibi değil.
Önceki yazıda demokrasi ve özgürlüğü sosyolojik anlamlarıyla ele alırken, şimdi politik ya da hukuki anlamlarıyla ve de politik ve hukuki alana ilişkin kavramlar olarak ele alacağız. Aynı kavram ve sözcüğün bu tamamen farklı ve zıt anlamları üzerinde böyle durmamızın nedeni, bu ayrımın yapılmayıp, üzerinde durulmayıp, karıştırılmasının bizzat demokrasiye karşı mücadele veren ve onu tasfiye edenlerin bir yöntemi olmasıdır.
*
Özgürlük kavramı, Fransız toplumsal mücadeleler geleneğinde politik alana ilişkin haklar olarak da tanımlanmıştır.
Yani bunun ardında, politik ve politik olmayan gibi bir ayrım vardır[1]. Bu anlamda, tıpkı dinin politik olmayan olarak tanımlanması gibi politik alana ilişkin olarak tanımlanmıştır. Modern toplumun politik ve politik olmayan ayrımı olmasa, özgürlük kavramı da olamazdı. Klasik uygarlıkların ve dinlerin hiç birinde özgürlüğün sözünün edilmemesi, böyle bir kavramın bulunmaması; örneğin İslam’da Özgürlük değil de adalet aranması bizzat bu ayrımın yokluğuyla ilgilidir.

28 Mayıs 2014 Çarşamba

Demokrasi ve Özgürlük Neden Bir Arada Bulunamaz?

(8 Haziran’da Kadıköy’de Yoğurtçu Parkında yapılacak olan “Özyönetim ve Demokrasi” başlıklı “Forum-Çalıştay”ın Demokrasi Kavramının ve Tanımının ele alınacağı ilk bölüm için bir kavramsal açıklık ve altyapı oluşturmak üzere konuyu adım adım ele almaya ve aynı zamanda bu kavramsal açıklığı önemsiz göstermenin kendisinin nasıl politik ve ideolojik bir anlamı olduğunu göstermeye devam edelim.)
Hepimizin kafasında demokrasinin özgürlükler olmadan var olamayacağına ilişkin sarsılmaz bir yargı vardır. Yani Demokrasi ve Özgürlük kavramları birbirinden ayrılmaz görülür. Ancak bizler böyle düşünürken aslında demokrasiyi ve özgürlüğü bilimsel veya sosyolojik değil; politik veya hukuki kavramlar olarak tanımlamış oluruz.
Demokrasinin ve özgürlüğün sosyolojik anlamları üzerine kafa yorduğumuzda demokrasi ve özgürlüğün ayrılmazlığı bir yana, bir arada bulunamayacağını görürüz. Neden ve nasıl?
Sosyolojik olarak, yani bilimsel bir demokrasi kavramına ulaşmak için, demokrasinin işlevi ve hangi koşullarda var olabileceği konusunda bir açıklığımız olması gerekir.
Demokrasi kararların nasıl alınabileceği ve alınması gerektiği sorusuyla ilgilidir. Ama bunun için öncelikle karar alma gibi gerekliliğin ve imkânın nasıl ve hangi tarihsel koşullarda ortaya çıkabileceği sorusuna cevap vermek gerekir.

27 Mayıs 2014 Salı

Demokrasinin Demokratik Olmayan Bir Tartışması

8 Haziran’da Yoğurtçu Parkı’nda yapılacak “Forum/Çalıştay”da “Özyönetim ve Doğrudan Demokrasi” başlığı altında “Demokrasi” konusu ele alınacak.
Neden bu konu?
Gezi yenilgiye uğradı ve Forumlar bir dağılış sürecine girdi.
Bu “Forum/Çalıştay” aslında bu dağılış ve yenilgilinin nedenleri üzerine bir düşünme ve dağılıştan kurtulma çabasıdır. Yani bu forum/çalıştaylar ve Demokrasi konusunun seçilmesi, kendi üzerine düşünme; İslam’ın “savaşların en kutsalı” dediği “kendi nefsiyle mücadele”; kendi hatalarıyla savaş ve bir özeleştiri girişimidir de aynı zamanda.
Bu başarılı olabilecek midir? Henüz bilmiyoruz ve sonuç henüz hala ortadadır.
Neden?
Çünkü Gezi’nin ve forumların dağılışının nedeni olan yanılgılar, onun bu dağılıştan çıkmasının, nedenlerini anlamasının da önünde bir engel olarak dikilmektedir. Bu durum görülmezse içinde bulunulan fasit daireden çıkma olasılığı da bulunmamaktadır.
Yani ortada eskilerin “fasit daire” dedikleri bir durum vardır. Örneğin yoksul olduğunuz için, sizi yoksulluktan çıkaracak bilgi ve birikiminiz olmadığı için yoksul kalmaya devam edersiniz.

25 Mayıs 2014 Pazar

Aleviler Meydanlara Çıkarken

Bugün İstanbul’da iki miting var. Biri Kadıköy’de Soma’daki maden işçileri katliamını protesto için; diğeri Şişli’de (Ankara Kızılay ve İzmir Basmane Meydanı’nda da) Alevilerin “Yeter Artık” mitingi.
Birincisinin çağırıcısı Sendikalar ve Meslek örgütleriydi; ikincisinin çağırıcısı Alevi örgütleri. Muhtemelen her iki miting de hazırlanışı ve örgütlenişi itibariyle büyük katılımlı, gerçekte var olan potansiyel tepkiyi ifade edici olamayacaklardır.
Çünkü Soma katliamında ölen işçiler için miting yapılacağı önceden bilinmesine rağmen;  onunla birleşme; hedefleri aynı demokratik ve kapsayıcı bir biçimde birleştirmenin yolu aranmadan aynı güne ikinci bir miting koyulması bile daha baştan bir şeylerin yanlış gittiğini gösterir. Alevi hareketinin zaafları bütün muhalif ve demokratik hareketin zaafları olmaktadır.

24 Mayıs 2014 Cumartesi

301 Kara Tabut Önerisi – Fikri Takip

Pazar günü yapılacak miting için yapılan “301 Kara Tabutla Sesiz, Pankartsız Bir Uğurlama” önerisi çok büyük destek görüyor ama zamanın sınırlılığı ve böyle bir öneriyi destekleyen ve beğenenlerin örgütsüzlüğü nedeniyle gerçekleşemeyebilir ama insanlar yaratıcılıklarını koyar son bir çaba gösterirlerse hala gerçekleşebilir. Bunun için gelişmeleri aktarayım.
Aslında fikir bana ait değildi. Evveli gün yürüyüş yaparken bir tanıdığıma rastladım, her zamanki gibi politik gelişmeleri, tekrar ölümlerin başlamasını; bildiğimiz gördüğümüz olayları konuşurken, söz Pazar günü yapılacak mitinge gelince, arkadaş, benim de yeni tanıdığım bir arkadaşının böyle bir fikri olduğundan söz etti. Benim de ilgimi çekti.
Kimi forumlara katılıp faaliyetlerini izleme ve dışarıdan destek olmaya çalışma dışında örgütlü bir insan olmadığımdan doğrusu somut ve pratik bir öneri olarak değil de genel olarak, böyle yaratıcı biçimlere ihtiyaç var anlamında, bir yazıda kullanılabileceğini düşünerek, “bu fikri bir yazımda işleyebilirim dedim bana aktaran arkadaşa.

23 Mayıs 2014 Cuma

Pazar Mitingine Öneri: 301 Kara Tabutla Sesiz, Pankartsız Bir Uğurlama

Türkiye tarihinin en büyük işçi katliamında yitirdiğimiz kardeşlerimiz için, DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin ortaklaşa 25 Mayıs Pazar günü saat 12.00’de Kadıköy’de “Kaza Değil Cinayet, Taşeron Ölüm Demektir Yasaklansın” şiarıyla bir miting yapacaktır.
Bu mitinge ilişkin aşağıda bir önerimiz bulunmaktadır. Bunu ilgililerin, örgütlerin dikkate alarak derhal bu yönde bir hazırlık yapmasını dileriz.
Bu mitingin bu biçimiyle bu işçi katliamının büyüklüğüyle tam bir zıtlık içinde, sırayla sol örgütlerin resmigeçit yaptığı, ya da kendi deyişleriyle “görücüye çıktığı”; küçük katılımlı bir miting olması çok büyük olasılıktır.
Türkiye’nin en büyük şehrinde, en büyük işçi katliamını protesto için yapılacak bir miting ve uğurlamanın, olayın çapına uygun bir büyüklükte geçmesi gerekir.
Ayrıca böyle mitinglerle ülkedeki atmosferi ve politik dengeleri değiştirmek ve etkilemek mümkün değildir.

22 Mayıs 2014 Perşembe

“Özyönetim ve Doğrudan Demokrasi” İçin “Demokrasi”yi Anlayamamak

Gezi’nin Bakiyesi” olan Anadolu yakasındaki bazı forumlar, “forumlar, parklar, dayanışmalar”ın girdiği tıkanıklığı aşmak için, daha genel ve temel sorunlara yönelik; nereden geliyoruz, nereye gidiyoruz; ne yapmak veya yapmamak istiyoruz gibi soruları tartışmak ve bunlara cevaplar aramak için, adeta kendi üzerine sesli düşünmek gibi bir süreç başlattılar.
Bu bağlamda ilk toplantı, Kadıköy’de, Yeldeğirmeni’ndeki Don Kişot işgal evinde “Gezi’nin Bakiyesi – Forumlar, Dayanışmalar İşgaller” başlığı altında yapılmıştı. Bu toplantının (bir değerlendirmesini “Gezi’nin Bakiyesi Forum Çalıştayı” Üzerine başlıklı yazıda yapmıştık.) sonunda, gelecek toplantıların gündeminin ne olacağının tartışılması gündemiyle bir toplantı yapılması gerekirken, hiç tartışılmadan, alel acele, gelecek toplantının gündemi “Özyönetim ve Doğrudan Demokrasi” olarak belirlendi. (Bu konudaki eleştiriler de şu yazıda yer alıyor: Forumlar Buluşmalarının Gündemlerinin Belirlenişlerinin Yanlışları)

21 Mayıs 2014 Çarşamba

Picasso’nun Boğası

Program ya da strateji, insanlara bir masaya oturup kolayca yazılabilecek bir şeymiş gibi görünür. “Aaa bunda ne var, bunu ben de yaparım” derler birçokları.
Programlar ve stratejiler o kadar yalın ve sade olurlar ya da herkesin “bunda ne var ben de yazardım” diyeceği sadelikte, yalınlıkta, basitlikte olmalıdırlar.
Türkiye’de sık sık birçok insanın şöyle dediğini duyabilirsiniz: “Program sorunu, sorun mu? Ben sana oturayım bir saatte en iyi programı yazayım. Biz esas pratik işleri görüşelim ve yapalım. Program gibi lafazanlıkları bir kenara bırakalım ve onlarla güç ve zaman yitirmeyelim.”
Bu korkunç bir yanılsamadır. Aslında politik bir çocukluğun ya da kavrayışsızlığın dışa vurumundan başka bir şey değildir.
Neden böyledir?
Çinlilerin dediği gibi, basitlik, yalınlık, sadelik gelişimin ancak çok yüksek bir aşamasında ulaşılabilen bir özelliktir.

19 Mayıs 2014 Pazartesi

Michael Hardt’ın Don Kişot’taki Toplantısının Düşündürdükleri

Antonio Negri ile birlikte İmparatorluk ve Çokluk kitaplarının yazarı Michael Hardt, başka bir davetle ilgili olarak Türkiye’ye gelmiş ve bu vesileyle Gezi hareketi ve onun kalıntılarıyla daha doğrudan tanışıp bir izlenim edinebilmek için Yeldeğirmeni’ndeki “Don Kişot İşgal Evi”ne gelipbir sohbet toplantısı yapmak istemiş. Elbette bu memnuniyetle karşılandı ve duyurusu yapıldı.
Teorik öngörüler, varsayımlar ve açıklama denemeleri ile var olan (olgular) arasındaki ilişkiyi sürekli kontrol etmek, gözden geçirmek her ciddi teorisyenin sürekli yapacağı ve yapması gereken bir iştir. Dünyanın durumu (İmparatorluk), güçler (Çokluk) gibi temel sorunları açıklama ve yön verme; bunun için bir kavramsal sistem geliştirme iddiasındaki Hardt’ın ziyareti de kendisi açısından muhtemelen böyle bir anlama sahipti ve daha sonra ele alacağımız soruları da böyle olduğunuima ediyordu.
Doğrusu, bir zamanlar Türkiye’de yayınlandığında epey gürültü koparan “İmparatorluk” ve daha sonra da Türkçe’ye “Çokluk” diye çevrilen ve daha az gürültü koparan; hem de Dünya çapında gelişmeleri ve mücadeleninin sorunlarını açıklamaya yönelik bir sistemli çaba olan iki kitabın iki yazarından birinin, katıldığı böyle bir toplantıya yüzlerce kişi geleceğini ve bizim köhne ve küçük Don Kişot’un gelenleri almayacağını düşünüyordum.