31 Ekim 2017 Salı

Marks’ın Temel Eseri Kapital Neden Marksist Bir Kitap Değildir?

Marks’ın iki önemli keşfi vardır. Birincisi Toplum Bilimi’dir, yani “Sosyoloji”dir.
Diğeri ise o zamanlar Ekonomi Politik denen ve konusu Meta’nın, yani değişim değerinin ve dolayısıyla emeğin, ortaya çıkışıyla ortaya çıkmış, Sosyoloji’nin konusu olan Toplum’dan tamamen farklı kendi özgül yasaları olan hareketin bilimi.
Marks bu bilimin de kurucusu ve kurduğu an da yok edicisidir.
Bu iki ayrı bilimi vurgulamak ilk bakışta anlamsız gibi gelebilir ama Kapital’in kavranması bakımından bu hayati önemdedir.
Marks ve Engels bu farkın ve tanımlamaların üzerinde fazla durmamışlardır. Bu nedenle de bu iki alandaki çalışmaları birbirine karıştırılmıştır ve karıştırılmaktadır. Ama onlar bunların iki farklı ve birbirinden bağımsız iki farklı alana ilişkin keşifler olduğunun bilincindeydiler. Ne var ki bunu farklı kavramsal araçlarla ifade ediyorlardı. Biraz bunu görelim.

Mark Engels birinci keşiflerine, Tarih Bilimi diyorlardı başlangıçta. Ve örneğin bu bilimin ilk temellerini atıp kendilerini nasıl olsa aydınlattıklarını söyleyip “farelerin kemirici eleştirisine” bıraktıkları “Alman İdeolojisi”nde: Bir tek bilim vardır Tarih bilimi o da doğa ve toplum tarihi diye ayrılır diyorlar ve kendilerinin toplumun tarihini ele aldıklarını söylüyorlardı.
Engels daha sonraları buna “tarihin materyalist açıklaması” da demiştir. “Tarihsel Maddecilik” diye bilinir. Bu ad yanıltıcıdır, yaptıkları “ismiyle müsemma” değildir; “zarf ile mazruf” birbirine tam uymamaktadır. Marks ve Engels’in adlandırmalarından, var olan bir bilim içinde, teorilerden bir teori gibi bir anlam çıkmaktadır.
Aslında yaptıkları bir bilim içinde açıklayıcı bir teori oluşturmak değil, bizzat o bilimi de kurmaktır. Ve kurdukları Toplum Bilimidir. Şimdi sosyoloji diye tanımlanan Comte, Weber vs.nin kurdukları söylenen “Sosyolojiler”, Marks’ın kurduğu bilime karşı kurulmuş ideolojilerdir.
Özetle, Marksizm, Toplum Bilim yani sosyolojidir. Sosyolojinin kısa adı, “lakabı”dır. “Das Kapital Marksist bir kitap değildir” derken, Marksist’i bu anlamda kullanıyoruz. Yani sosyolojik bir kitap değildir demiş oluyoruz.
Mark Engels’in kullanımlarında, adlandırmaktaki aynı dikkatsizlik Ekonomi Politik alanında da görülür.
Bir yandan zaman zaman ekonomi politiği genel olarak toplumun ekonomi temeli anlamında kullanırlar; ama diğer yandan, yapılan keşfi ciddi olarak tanımlamaya gelince onun özgül yasaları olan ayrı bir alan ve bilim olduğunu ifade ederler.
Ancak bunu böyle açıkça farklı bir alan olarak tanımlamaktan ziyade, kapitalist toplumun hücresinin meta olduğu gibi, onun analizine bu hücreden başlandığı veya “insanın anatomisi maymunun anatomisinin anahtarıdır” gibi ifadelerle açıklarlar.
Sonradan gelenler bunların anlamı üzerine neredeyse hiç düşünmemişler ve bu da iyice kafa karışıklığına, Marks’ın bir “Ekonomi Politikçi” olduğu gibi yaklaşımlara; Kapital’in Kapitalist toplumun alt yapısını ele alan bir sosyoloji kitabı olduğu gibi anlaşılmasına ve tamamen yanlış sonuçlar çıkarılmasına yol açmıştır.
*
Toplum Bilimi, birbirinden habersizce iki kez kurulmuştur: İbni Haldun ve sonra Marks-Engels tarafından. Marks ve Engels bunun bağımsız bir bilim olduğunu belirtmekten ziyade bir “teori”, “incelemelerine kılavuzluk etmiş olan genel sonuç” gibi terimlerle tanımlamışlardır.
Ama böyle ifade etmemekle birlikte bunun yepyeni bir alanın bilimi olarak da tanımlarlar.
Örneğin Engels Marks’ın mezarı başında yaptığı konuşmada Marks’ın bu keşfini şöyle özetler:
“Nasıl ki Darwin organik doğanın gelişme yasasını bulduysa, Marx da insan tarihinin gelişme yasasını, yani insanların, siyaset, bilim, sanat, din, vb. ile uğraşabilmelerinden önce, ilkin yemeleri, içmeleri, barınmaları ve giyinmeleri gerektiği; bunun sonucu, maddi ilksel yaşama araçlarının üretimi ve, böylece, bir halk ya da bir dönemin her iktisadi gelişme derecesinin, devlet kurumlarının, hukuksal görüşlerin, sanatın ve hatta söz konusu insanların dinsel fikirlerinin üzerinde gelişmiş bulundukları temeli oluşturdukları ve, buna göre, bütün bunların şimdiye değin yapıldığı gibi değil, ama tersine, bu temele dayanarak açıklamak gerektiği yolundaki, daha önce ideolojik bir saçmalıklar yığını altında üstü örtülmüş bulunan o temel olguyu buldu.”
Alman İdeolojisi ve Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı’nın Önsözü’nde bu bilimin en temel kavramlarını açıklar; teorik temelini kurarlar.
Diğer başka eserlerinde (örneğin Fransız üçlemesi veya Ailenin Kökeni gibi) bu bilimin somut bir tarihi dönemi açıklamak için uygulaması ve temel önermelerinin kontrolü, yani olayların mihenk taşına vurulması vardır
İşte tam burada hiç anlaşılmayan noktaya geliyoruz. Marks’ın bu temel teorik önermesine göre “ekonomik temel” öncelikli olduğuna göre, buradan kaba bir çıkarsamayla, sanılır ki, Marks, Das Kapital’de kapitalist toplumun bu alt yapısını açıklayacak sosyolojik temel kavramları ve yasaları formüle ediyor.
Bu Marks’ın Kapital’ini hiç anlamamak demektir.
Kapital’de toplumun değil, değerin, metaın hareketinin yasaları incelenir.
Bu toplumdan ve toplumsal hareketten tamamen farklı bir hareket ve varoluştur. Elbette bu varoluş ve hareket kapitalist ilişkilerin yaygınlığı ölçüsünde tüm toplumsal hayatı belirler ama farklı karakterde bir harekettir. Toplumu belirleyen ama toplumsal olmayan bir hareket söz konusudur burada.
Sosyolojinin, yani Marks’ın formüle ettiği yasalar, toplumsal gelişimin belli bir aşamasında yepyeni bir varoluş ve hareket biçiminin ortaya çıktığını ve bunun tüm toplumsal hareketi kendi yörüngesine çektiğini gösterir. Ama toplumsal tam yaşamı kendi yörüngesine alan o varoluş ve hareket biçimi toplum biliminin konusuna girmez ve toplumsal bir hareket değildir.
İşte Marks, Kapital’de sosyolojik olmayan ama tüm toplumsal hayatı kendi girdabına alan bu yeni ve başka hareket biçimini inceler. Bu hareket ve varoluş, topluma ilişkin ilk keşfinden tamamen farklı bir bilim ve bilgi alanıdır. Buna o zamanlar Ekonomi Politik denmektedir.
Ama Marks’ın yaptığını anlamak için bu da yetmez. Çünkü Marks’ın Kapital’inin alt başlığı “Ekonomi Politiğin Temelleri” veya “Ekonomi Politiğe Giriş” değildir; “Ekonomi Politiğin Eleştirisi”dir.
Neden böyledir?
Bunun üzerine biraz düşünelim ve neden böyle dediğini anlamaya çalışalım.
O Zaman Marks’ın ömrünü verdiği temel eserinin niçin “Marksist” yani Sosyolojik bir eser olmadığını daha iyi görebiliriz.
Ekonomi Politiğin konusunun Sosyolojiden farklı olduğu Engels’in şu sözlerinde çok daha açık görülebilir.
 “Ekonomi politik, meta ile, [yani] ürünlerin ya bireyler tarafından ya da ilkel topluluklar tarafından birbiriyle değişildikleri anda başlar.” (Friedrich Engels, "Karl Marks'ın Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı'sı")
Yani ekonomi politiğin konusu toplumdan daha farklı bir varoluş ve harekettir. Diğer bir ifadeyle, Meta’nın ortaya çıkışıyla başlar.
Ekonomi temeli denen üretim, bölüşüm, tüketim ilişkileriyle meta üretiminin zorunlu ve özsel bir iç ilişkisi yoktur. Üretim ilişkileri veya üretim, bölüşüm, tüketim ilişkileri, yani toplumun alt yapısı, sosyolojik kavramlardır; ama meta üretimi ile ortaya çıkan yeni varoluş ve harekette bu sosyolojik kavramlara ihtiyaç yoktur. Orada mal, para, sermaye, emek, işgücü gibi kavramlar geçerlidir. Evet daha sonra kapitalist toplumda tüm üretim, bölüşüm ve tüketim ilişkilerini bu kavramlara dayanan hareket belirler ama bunlar sosyolojinin kavramları değildir. Sosyolojinin açıkladığı tam da bunun böyle olduğudur.
Tekrar edelim, bir toplumda pek ala, hiçbir meta ilişkisi olmadan da üretim, tüketim ve bölüşüm ilişkileri olabilir. Bunlar sosyolojik olgular ve kavramlardır, bunlar olmadan bir toplum var olamaz.
Ama örneğin değer, mal, para, sermaye, emek, artı değer vs. gibi kavramlar olmadan da toplum olur; bunlar ekonomi politiğin kavramlarıdır.
Ekonomi Politiğin olguları, kavramları ve yasaları, yani özünde değer yasası ve onun üzerinde yükselen tüm hareket, toplumun var oluşu üzerinde ortaya çıkar ama, toplumsal bir olgu, hareket ya da yasa değildir, bambaşka bir varoluş ve hareket biçimidir.
İşte Marks bu bilimin de gerçek kurucusudur.
Ama aynı zamanda bu “bilimin” yok edicisidir.
Ekonomi Politiğin konusu, iki kabile ya da iki insan ellerindeki ürünü veya şeyi değiş tokuş ettikleri anda, ortaya bir değişim eylemi çıktığı anda ortaya çıkar dedik.
Eğer ortada bir alışveriş yoksa, yani değişim değerleri değil, kullanım değerleri (Ürünler) üretiliyor, bölüşülüyor ve tüketiliyorsa, değer yasası geçerli değildir, dolayısıyla ekonomi politiğin konusu olan olgular yoktur; ama sosyolojinin konusu olan olgular, yani toplum vardır ve var olmaya devam eder.
Ve insanlığın tarihinin büyük bölümünde ve eğer kapitalizm yıkılabilirse, ondan sonra bir kozmik felaketle yok oluncaya kadar yaşayacağı (belki yüz binlerce yıllık) bölümünde de ekonomi politiğin konusu olan olgular olmayacaktır ama toplum var olmuştur ve olmaya devam edecektir.
Bir insan türü olarak Homo Sapiens 200.000 yıldır (En son Magrep’teki bulgularla 300.000 yıldır) var. Toplum ise muhtemelen 70.000 Yıldır var.
(Toplum’un ortaya çıkışı ile Homo Sapiens’in ortaya çıkışı da çok farklı olgulardır. Homo Sapiens, yanı bizim türümüz, doğduğunda alınıp bizim yaşadığımız toplumda yetiştirilse bizden hiçbir farkı olmayacak insan türü, 300.000 yıldır var olduğuna göre, 200.000 yıldan fazla bir zaman bir toplum olmadan, muhtemelen ilişkileri oldukça kompleks bir sürü halinde, bir memeli türü olarak var olmuştur. Toplum ise, bizim tahminimizce çok sonra, 70.000 yıl önce ortaya çıkmıştır. Toplum, Homo Sapiens’ten başka bir canlı türüdür. Ama bu canlı türü, yani Toplum, biyolojik genlerini değiştirerek değil, üretim araçlarını ve ilişkilerini değiştirerek var olur ve bambaşka bir hareket biçiminin ortaya çıkması anlamına gelir. Aslında bu anlamda bizler Homo Sapiens denen ayrı bir canlı türü değiliz, Toplum denen yeni canlı türünün hücreleri gibiyiz. Bir Arı ya da karınca kolonisindeki arı ya da karıncalar ayrı birer canlı değildirler. O koloninin kendisi bir tek canlıdır. Aslında Toplum denen canlının yok ettiği ilk canlı türü Homo Sapiens ve diğer insan türleridir. Bu yoketme süreci muhtemeler burdan 20-30 bin yıl önce tamamlanmıştır. Bugün yeryüzünde yaşayan bütün insanların 70.000 yıl önce yaşamış küçük bir popülasyondan gelmelerinin nedeni de budur. Daha önceki 200.000 yıl önce yaşamış Homo Sapiens’lerden hiçbir iz kalmamasının nedeni budur. Soruna böyle bakmak gerekir. Ama bu ayrı bir konu burada kafaları daha fazla karıştırmayalım.)
Ama değiş tokuş, yani trampa, yani meta muhtemelen trampa edilebilecek artı ürün ile ortaya çıkmış olmalıdır ve bu anlamda ekonomi politiğin konusunun (yani metanın) 10.000 yıldır ortaya çıktığını düşünmek pek yanlış olmaz. Kaldı ki Kapitalizm ortaya çıkıncaya kadar yayılması çok yavaş olmuştur.
Hatta yakın zamana kadar, yirminci yüzyılın ortalarına kadar,  dünyanın büyük bölümü meta ilişkilerinin dışında kapalı köy ekonomilerinde yaşıyordu esas olarak.
Tekrar edelim, değişim değeri (değer) ile birlikte ortaya çıkan hareket veya varoluş, toplumsal hareketten başka bir hareket ve varoluş biçimidir ve başka yasaları vardır. Kapital’de neyin söz konusu olduğunu, yani Kapital’in konusunu anlamak için bu hayati önemdedir. Kapital’in tazeliğinin sırrı buradadır; eksik gibi görünen yanlarının onun üstünlüğü olmasının sırrı da buradadır.
Ekonomi Politiğin konusu ve yasaları ile, sosyolojinin, yani toplum bilimimin konusu ve yasaları ilişkisini anlamak için biyoloji ile jeoloji (veya fizik) ilişkisi iyi bir analoji sağlayabilir.
Canlı ya da yaşam, kendi benzerini yeniden üreten bir molekül veya bunun hareketi olarak tanımlanabilir.
Kendi benzerini yeniden üreten moleküller ortaya çıktığı anda, canlılık denen yeni bir varoluş ve hareket biçimi ve bu harekete egemen olan esas olarak Darwin’in formüle ettiği yasalar ortaya çıkar. (Bu tıpkı, iki insanın ellerindeki ürünleri değiştirmesi ile ekonomi politiğin konusu olan olguların, varoluş ve hareket biçiminin ortaya çıkması gibidir.)
Canlılar bir kere ortaya çıkınca elbette ortaya çıktıkları fiziksel koşulları, yeryüzünün kabuğunu ve atmosferini vs., yani dünyayı belirlemeye ve değiştirmeye başlarlar.
Örneğin dünyanın atmosferinin bileşimini değiştirirler, bugün neredeyse bütün karaları oluşturan çökeltileriyle yeryüzünün yapısını değiştirirler. Ama tüm bunlara rağmen yeryüzünün yapısı, fizik yasalarına indirgenebilecek jeolojinin konusu olan olgulara ve yasalara; kendi benzerini üreten moleküller ve canlılar ise Darwin’in bulduğu veya biyolojinin konusu olan yaslarına göre hareket ederler. Canlıları ve evrimini bilmeden bugünkü atmosferin ve yeryüzünün özelliklerini açıklamak mümkün değildir. Ama yeryüzünün şekillerini belirleyen fiziksel yasalardır.  Canlılar olmasaydı da dünyanın çekirdeğindeki nükleer reaktörün ısısı, dış kabuğun içindeki sıvı kesimin hareketi, kıta hareketleri, yani  manyetik kutuplar, yanardağlar, depremler vs. hepsi olacaktı.
Başka bir örnek fizikten verilebilir. Canlı hayat pek ala son duruşmada moleküllerin ve atomların hareketlerine ve ilişkilerine indirgenebilir. Ama canlı yaşamın kendi yasaları vardır. Moleküller ya da atomlar bilinmeden de pek ala canlıların hareketini belirleyen yasalar formüle edilebilir ve edilmiştir de. Ne Darwin, ne de Mendel atomu veya molekülleri bilmiyorlardı. Ama buna rağmen evrimin ve kalıtımın yasalarını açıklayabilmişlerdi. Bunun nedeni biyolojinin yasalarının fizik yasalarından tamamen ayrı olması, yaşamın tamamen farklı bir varoluş ve hareket biçimi olmasıdır.
Toplumun hareketi ve Toplum bilimi ile metanın hareketi ve Ekonomi Politik ilişkisi de tıpkı böyledir.
*
İşte tam bu noktada, Kapital’in alt başlığının hemen hemen hiç anlaşılmamış derin anlamına geliyoruz.
Kapital’in alt başlığı “Ekonomi Politiğin Eleştirisi”dir.
Elbette ilk ve görünen anlamı, kendinden önce bu ekonomi politik yasalarını ele alanların bir eleştirisi anlamını taşır.
Ama bu aslında daha sonra Kautsky’nin “Artı Değer Teorileri” başlığıyla yayınladığı diğer ciltlerinin konusudur. O ciltlerde yaptığı tam da budur. Ama Das Kapital’in alt başlığı budur. Burada daha derin bir anlam vardır.
Hiçbir bilim kendi konusunu yok etmek gibi bir amaca sahip değildir. (Zaten böyle bir şey mümkün de olamaz.) Fizik bilimi fizik doğayı yok etmek gibi bir amaca sahip değildir. Biyoloji, canlıları, yani kendi konusunu yok etmek gibi bir amaca sahip değildir. Sosyoloji ya da Marksizm, kendi konusunu yani toplumu yok etmek gibi bir amaca sahip değildir.
Konusunu yok ettiğinde kendisini de yok etmiş olur bu bilimler.
Ama işte Ekonomi Politik söz konusu olduğunda durum hiç de böyle değildir. Marks’ın Kapital’i, kendi konusunu yok etmeye yönelik bir kitaptır
Çünkü Kapital, kendi konusunu, yani meta üretimini dolayısıyla onun üzerinde yükselen diğer varoluş ve hareket biçimlerini sadece açıklamakla yetinmez, bir anlamda kendi konusunun ebediyen var olamayacağını gösterir. Ve göstermekle kalmaz, onun yok edilmesi için gerekli kavramsal temeli sağlar.
Ama sadece bu kadar değil, önceki teorilerin tek tek eleştirisinden öte, tümünün birden de tıpkı konusu gibi eleştirisidir.
“Ekonomi politiğin eleştirisi” alt başlığı aynı zamanda değer yasasını ve egemenliğini tarih ve toplum üstü ebedi bir varoluş olarak ele alan ve onu daha “rasyonel” olarak şekillendirmeyi hedefleyen ekonomi politik “biliminin” de eleştirisidir. Aynı zamanda bu niteliği nedeniyle önceki Ekonomi Politiğin bir bilim olmadığının bilimsel bir kanıtlamasıdır. Bu nedenle Kapital’i bir ekonomi Politik Kitabı olarak değil, Ekonomi Politiğin Eleştirisi olarak tanımlamıştır.
Yani sadece kendi konusunu değil, konusunu ele alan “ekonomi politik bilimi” denen ideolojiyi de yok etmeye yöneliktir.
Marks’tan önceki ve sonraki, Marks’ın kavram sistemine bağlı olmayan tüm ekonomi politik eserleri ideolojidir, çünkü alışverişin, metanın, ortaya çıkardığı varoluş ve hareket biçimini geçici bir olgu, varoluş ve hareket olarak ele almazlar ve üstüne üstlük onu yok etmeye değil, yaşatmaya çalışırlar.
Şöyle bir formülasyon daha açıklayıcı olabilir belki: ekonomi politiğin konusu olan olguların sosyolojinin konusu olmadığının, bunun tamamen farklı ve geçici bir hareket olduğunun kanıtlanmasının kendisi sosyolojik bir yasanın kanıtlanmasıdır. Bu nedenle Kapital’in içeriği sosyolojik yasaları ele almaz ama kanıtladığı şey sosyolojiktir.
Ya da şöyle denebilir: Meta’nın oraya çıkışıyla ortaya çıkan hareketin kendisinin sosyolojinin konusu olmadığı sosyolojik (Marksist) bir önermedir.
Marks’ın Kapital’de yaptığı ise, Metanın ortaya çıkışıyla ortaya çıkan hareketi incelemektir. Bu nedenle, Kapital Marksist (sosyolojik) bir kitap olmadığı için Marksist’tir.
31 Ekim 2017 Pazartesi

Demir Küçükaydın

Hiç yorum yok: