10 Haziran 2017 Cumartesi

Dört Yıl Önce Dün Gezi’ye Önerilen Program

Dört yıl önce, 9 Haziran 2013’te Gezi’nin onuncu gününde, Gezi Hareketine aşağıdaki yazıda bir program öneriyor ve onu bir program tartışmasına çekmeye çalışıyorduk.
Gezi’nin o zamanlar böyle konulara kulakları tıkalıydı, kendisiyle sarhoş olmuştu.
Ne Taksim Dayanışması’nın, ne orada etkili olmaya çalışan sosyalist ve sol hareketlerin böyle bir perspektifi yoktu.
Gezicilerin alıcıları henüz bizim yayınlarımıza rezonans gösterecek frekansta değildi.  Bu nedenle bu yazılanlar uzayın sağır boşluklarında kaybolup gittiler.
Gezi şimdi, HAYIR hareketinin ortaya çıkardığı, küçük ama önemli HAYIR meclislerinde tam da bu sorunları yavaş yavaş gündemine almaya başlıyor.
Bu momentte o zamanlar yankısız kalmış, olmamışa dönmüş bir yazıyı tekrar yayınlayarak. hem HAYIR meclislerinde ufaktan başlama eğilimi gösteren tartışmaya; hem de Gezi’nin bir bilançosunun çıkarılmasına, yani eksiklerinin daha iyi görülmesine ve giderilmesine bir katkıda bulunmayı deneyelim.

Özgürlük Direnişçileri İçin Birleştirici Bir Program Önerisi


Dün, Gezi Parkı’na Hrant Dink Alanı adı verilmesi ve oraya yıkılmış Ermeni Katliamı anıtının yerine bir yenisinin koyulması önerisi yapıldığında, Twitter’de bir arkadaş, bunun gündeme alınmasının doğru olmadığı, esas olarak direnişin amaçlarının tartışılmasının daha doğru olacağı yönünde bir eleştiri yaptı[1].
Elbette arkadaş haklı olabilir. Ayrıca bunlar birbiriyle çelişmeyebilir de.
Arkadaşın bu önerisi ve eleştirisini de göz önüne alarak aşağıda, tartışılması, konuşulması ve görüşlerin olgunlaştırılması dileğiyle bir Demokrasi ve Özgürlükler Programı tartışmasına girilebilir.
Bu program sorunların ve öznelerin her birinin kendi spesifik amaçlarını alt alta yazmasından daha öte, onları adeta bir cebirsel formül gibi, her spesifik amacın da kendini bulabileceği bir metin olmalıdır.
Zaten bunu başardığı, yani somut cebirsel formüllerden oluşan bir program oluşturabildiği, takdirde bu hareket toplumda tüm muhalif ve özgürlükçü güçleri toparlayıp kapsayabilir.
Aşağıda böyle bir programın nasıl bir şey olabileceği tartışmasına bir giriş, bir başlangıç olabilecek bir program önerisi yer alıyor.
Tümüyle reddedilse bile, en azından tartışmalara bir zemin oluşturabilir.
Kanımca demokrasi ve özgürlükler programının iki temel özelliği bulunması gerekir.
Birincisi: bu topraklarda yaşayan tüm yurttaşların hiç birisinin, dili, dini, etnisi, soyu, sopu vs. nedeniyle herhangi bir eşitsizliğe, imtiyaza ve baskıya uğramaması. Bir dilden, bir dinden olmanın bir takımın taraftarlığından farklı bir durumda olmaması.
Kimsenin dili, dini, etnisi, kültürü, soyu, sopu vs. nedeniyle bir imtiyaz ya da farklı muamele ya da dezavantajla malul olmaması.
Devletin örneğin futbol takımları karşısında tarafsız ve takım taraftarlığının politika dışı olması gibi, bütün dil, din, etni, soy, kültür vs. farklılıkları karşısında da bütünüyle tarafsız olması ve bu farklılıkların bütünüyle politik olanın yani devletin ve ulusun tanımının dışında olması.
İkincisi, yurttaşların üzerinde yükselmeyen; devletin milletten üstün değil, milletin devletten üstün olduğu; bugünkü pahalı, baskıcı, bürokratik, militarist, kırtasiyeci ve keyfi devletin yerine, işlevinin sadece ve sadece, yurttaşların ortak yaşamının gereklerine ve iradelerine hizmet edecek şekilde sınırlanmasına göre yapılanmış yeni bir devlet cihazının kurulmasıdır.
Bu temel amaçlara ulaşmak için somut yapıların neler olacağı ve olması gerektiği bu programın içeriğini oluşturmalıdır.
Çünkü somut hedefler hem birleştirir hem de yanlış anlamaları önler. Çünkü kullanılan kavramlar ya da kavramlara yüklenen anlamlar farklı olabilir. Bunlar da tükenmez ideolojik tartışmaların yolunu açar. Ama somut talepler, kim hangi kavramla ifade ederse etsin, herkesin anladığı aynı olduğundan, hem yanlış anlama olanağını kaldırır hem de bir ortak bir dil ve tartışma zemini sağlar[2].
Bu nedenle, eğer bu amaçlar üzerinde anlaşılır ve bu amaçlar modern, demokratik ve özgürlükçü bir ülkenin temel özellikleri olarak kabul edilirse, bunların somut biçimlerinin neler olacağı üzerinden bir tartışma yürütülmelidir.
Böylesine bir program, tüm farklı duyarlılıklardan kaynaklanan talepleri, her biri farklı mecralarda akan nehirlerin bir denizde buluşması gibi, bir tek ortak demokratik ve özgürlükçü hareket biçiminde birleştirebilir.
Şu an hareketimizin en büyük ihtiyacı da esas olarak budur.
Biraz dikkatlice okunduğu takdirde görüleceği gibi, aşağıda tartışmaya sunduğumuz taslak sorunların en temeline inmekte, tek tek sorunları sıralamaktansa, onları çözecek yapıyı, araçları ve koşulları sağlamaktadır.
Bir diğer ifadeyle, kimseye para vermemekte, ama bir altın bilezik, para kazanmayı sağlayacak bir zanaat ve onu icra edecek araçları vermektedir.
Aşağıda beş ana başlık halinde bu program yer almaktadır.
Okuyalım, tartışalım, tartıştıralım. Bunlar yeterli ve doğru olmayabilir. Ama tartışmaları başlatmak ve sistemli bir şekilde yürütmek için bir hareket noktası sağlayabilir.

·         Gerçek bir eşitlik için, ulusun tanımından her türlü, dil din, tarih, "etni", soy, kültür, "ırk" belirlemesi kalkmalı, demokratik ulus bunlarla tanımlanmaya karşı tanımlanmalıdır. Bu somut olarak şu tedbirlerle gerçekleşebilir.
o   Herkese istediği dili anadil olarak seçme ve anadilinde eğitim hakkı olmalıdır. (Ana dilini öğrenme hakkı değil. Bu farklıdır dillerden birine üstünlük sağlayıp eşitsizliği arttırır.)
o   Ortak bir konuşma ve yazışma dili gerekip gerekmediğine; gerekiyorsa bunun hangi dil olacağına demokratik ulusun yurttaşları tartışarak ve oylayarak karar verirler. Bu ortak konuşma dilini öğrenmek, anadilde eğitim hakkını ortadan kaldırmaz.
o   Okullarda herkes ana dilinde ama , tıpkı aynı fiziği, biyolojiyi okumaları gibi, aynı ortak tarihi ve edebiyatı okumalıdır. Bu tarih, en azından ülkedeki ve komşularındaki bütün dillerden, etnilerden, dinlerden, kültürlerden, cinslerden eşit miktardaki temsilciler tarafından ortaklaşa yazılmalıdır.
o   Eğer okullarda okutulmasına karar verilirse, din ve ahlak dersleri, yeryüzündeki tüm büyük din ve inançlardan ve inançsızlardan eşit sayıda temsilciler tarafından ortaklaşa yazılmalıdır.
o   Devletin tüm inançlar karşısında eşit ve tarafsız olması için, Diyanet lağvedilmeli, imam hatipler normal okullara çevrilmelidir.
o   Diyanet gibi kurumlarda şimdiye kadar çalışanların mağdur olmaması için geçimleri gönüllü olarak cemaatler tarafından karşılanmayanlar veya bu olanağı seçmeyenlerin mağduriyeti engellenip toplumun başka işlerine yerleştirilmelidir.
o   Devlet sadece inançlar arasında eşitliği sağlamak ve azınlık inançta olanlar aleyhine oluşacak fiili eşitsizlikleri gidermekle yükümlü olmalıdır.
·         Yurttaşların en geniş şekilde örgütlenebilmesi, hakkını koruyabilmesi, haksızlıklara ve eşitsizliklere karşı mücadele edebilmesi için.
o   Sınırsız bir düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü derhal uygulamaya geçmeli, bunları sınırlayan tüm yasalar derhal ve otomatik olarak geçersiz olmalıdır.
o   Devletin, firmaların, partilerin, derneklerin yani tüm örgütlerin ve bunların bütün organlarının bütün kararları, bütün tartışmaları tüm yurttaşların bilgisine açık olmalıdır.
·         Demokrasinin gerçekleşebilmesi, yurttaşların doğru kararlar verebilmesi için her şeyden önce doğru bilgilenme gerekir. Doğru bilgilenme için ise, medyanın devlet ve sermayenin tekelinden ve egemenliğinden kurtulması gerekir. Bunun için de
o   Tüm medya ve yayın faaliyeti, matbaalar, frekanslar, kanallar, kâğıtlar toplumsallaştırılmalı; devletin ve sermayenin elinden alınmalı ve yurttaşların ve örgütlerinin emrine verilmelidir.
o   Medya olanakları, tüm örgütler, partiler, inançlar, fikirler, akımlar, meslekler, cinsler, yaşlar, bölgeler vs. arasında üye sayılarına ya da nüfus içindeki oranlarına göre dağıtılmalıdır.
o   Bu dağılımın gerçek oranları yansıtmaları için sık sık ayarlamalar yapılmalıdır.
·         Yurttaşların üzerinde yükselmeyen, onlardan bağımsızlaşmayan ama onlara itaat ve hizmet eden bir devlet cihazı için:
o   Tüm düzeylerde yetki ve sorumluluk seçilmiş organlarda olmalıdır. Osmanlı artığı, Firavun ve Nemrutlar zamanından kalma valilik, kaymakamlık gibi merkezi olarak atanan ve belirlenen tüm makam ve organlar lağvedilmedir.
o   Tüm emniyet, asayiş ve savunma kuvvetleri bu seçilmiş organların emrinde ve kontrolünde olmalıdır.
o   Tüm seçilmiş yöneticiler ve organlar kendilerini seçenlerin beşte birinin oyuyla geri alınabilmeli ve seçim yenilenmelidir.
o   Tüm seçilenler seçildikleri süre içinde ve çalışmaları esasında ortalama bir çalışanın gelir düzeyinde ücret almalıdır.
o   Memurların tayin, terfi, seçim ve emeklilik işlemlerinde bağımsız memur sendikalarının tuttukları siciller esas alınmalıdır.
o   Asker sivil adalet ikiliği ve memurlar hakkında dava için izinler kalkmalı. Kanun ve yasalar karşısında mutlak eşitlik olmalıdır.
o   Mahkemelere Jüri usulü gelmelidir.
·         Bu biçimsel eşitliği ve demokrasiyi sağlayan tedbirlerin yanı sıra, asgari ölçüde ekonomik ve sosyal eşitsizlikleri kaldırmak için:
o   Devlet her yurttaşa iş bulmak, bulamıyorsa, sendikaların ve bağımsız tüketici teşekküllerinin tespit edeceği, asgari geçim endeksine uygun gelir sağlamakla yükümlü olmalıdır.
o   Tüm yurttaşlar için genel sağlık ve emeklilik sigortası olmadır. Sigorta, doğrudan sigortalı yurttaşların seçilmiş temsilcileri tarafından yönetilmeli ve denetlenmelidir.
o   Gelecek nesiller arasında kültür, eğitim ve iktisadi farklardan doğan eşitsizlikleri asgariye indirmek için, her çocuk için parasız kreş ve anaokulu sağlanmalı; tüm eğitim ve araçları parasız olmalı, düşük gelirli ailelerin çocukları ekstra desteklenmelidir.
o   Tüm azınlıkların gerçek hayatta fiilen ortaya çıkacak bizzat matematik bir azınlık olmaktan doğan dezavantajlarını bir ölçüde ortadan kaldırabilmek için kotalar ve pozitif ayrımcılık uygulanmalıdır.
Tartışılması dileğiyle
Demir Küçükaydın
09.06.2013



[1]Twitter masajı şöyleydi:  “Bence isim tartışmasından ziyade talepler üzerinde durulması önemli değil mi?”.
[2] Örneğin “Emeryalizme karşı olmak” gibi bir ilke soyuttur ve birleştirmez bu nedenle bir program ilkeler deklerasyonu olmaz ve olmamalıdır. Çünkü herkes için Emperyalizm kavramının içiriği farklıdır. Ama örneğin “NATO’dan çıkılacak” gibi bir talep son derece somuttur ve ideolojisi ve kavramları nasıl olursa olsun bundan herkes aynı şeyi anlar. Yargı bağımsızlığı soyuttur. Onun nasıl sağlanacağına ilişkin yapının programda yer alması ise somuttur ve birleştirir. Programlarda somut yapısal talepler bir tür “Lingua Franca” işlevi görürler.

Hiç yorum yok: