21 Haziran 2017 Çarşamba

#ADALET Nöbetlerinde Bulunmak ve Buluşmak! Nasıl ve Neden?

Yarın (22 Haziran Perşembe) Hayır Kadıköy Meclisi Yoğurtçu Parkı’nda bir tek gündemle toplanacak ve #ADALET yürüyüş ve nöbetlerini ve neler yapılabileceğini görüşecek.

Bu vesileyle, biraz “hariçten gazel okumak” gibi de olsa, görüş ve önerilerimizi bir kere daha yazalım. Belki birileri okur, belki gündeme alınır ve tartışılır. Gündeme alınıp tartışılırsa aklın yolu bir olduğundan, büyük bir olasılıkla insanların kendi deneme ve akıl yürütmeleriyle benzer sonuçlara ulaşılacağına inanıyorum.

Önce şu ana kadarki duruma bakalım.

Maalesef sosyalistler ve demokratlar günün acil sorununu doğru yakalayamamışlardır. Örneğin “Barış” demişlerdir, “Demokrasi” demişlerdir ama Hukuk ve/veya Adalet’in, bugünkü keyfilik karşısında, en geniş kesimleri birleştirebilecek, yakalanacak ana halka olduğunu görememişlerdir. Bu konudaki öneri ve eleştirilerimizi görmezden gelmişlerdir. (Örneğin “HDP’ye Açık Mektup – Erdoğan Gitmeden Barıştan Söz Etmek Erdoğan’a Hizmet Etmektir”)

Yanlışlık sadece bu da değil, örgüt ve mücadele biçimleri bakımından da eski klasik alışkanlıklarını terk edememiş ve geniş kitlelerin katılabileceği OHAL’in kısıtlamalarını bir silaha dönüştürecek mücadele biçimlerini kullanamamıştır.

(Örneğin gösteri yürüyüşü yasağı bize slogan atmayı, pankart açmayı yasaklayarak, zorlu iç çelişkileri olan demokrasi cephesini, nötral bir sembolle bir araya getirme olanağı sunmaktadır. Yani yasağı, örneğin İzmir Marşı’nın da söylenmemesi veya Atatürk ve Türk bayraklarının da açılmaması ve böylece, Kürtlerin de içinde yer alabileceği bir biçimin benimsenmesi için değerlendirmek. Devletin yasağını ona karşı kullanmak.)

*

Yemeyenin malını yerler”. Sosyalist ve demokratların, HDP’nin yapamadığını CHP yapmıştır.

Devlet içindeki çatışmada iyice köşeye sıkışan ve “batılı yaşam tarzındakileri” ve Alevileri, kamusal alandan dışlayarak, “kamusal alanı” İslam’la tanımlayan Erdoğan ve Ergenekon rejimine karşı giderek radikalleşme eğilimi gösteren tabanının baskısıyla çıkış yolu arayan CHP hem doğru bir parola seçmiştir; hem de doğru bir mücadele biçimi.

Parolası #ADALET şu an ülkedeki en geniş kesimleri birleştirebilecek bir paroladır.

Daha önce de bu günün acil sorununun; toplumun en geniş kesimleri birleştirebilecek ve karşı tarafı bölebilecek sloganının demokrasi bile değil, Hukuk ve Adalet olduğunu (Örneğin “#HAYIR’dan Hukuk’a, Hukuk’tan Haklar’a ve Demokrasi’ye”) yazmış ve sosyalist ve demokratlara bu sloganı öne çıkarmalarını önermiştik.

Eğer yapsalardı ve yapabilselerdi bunun CHP’yi nasıl sarsacağını ve tabanını çekeceğini bizzat CHP’nin aynı sloganı #ADALET olarak seçmesi göstermiyor mu?

Maalesef sosyalistler ve demokratlar bunu yapamadılar.

Sosyalistlere ve Demokratlara mücadele biçimleri olarak siyasi haklar alanına bile girmeyen, sadece en temel yurttaşlık hakları alanında kalan, bunun için de bir slogan atmayan, bayrak bulundurmayan en sıradan insanların bile katılabileceği mücadele biçimleri önerdik Örneğin her akşamüstü işten çıkan her yurttaşın bir iki saatini verebileceği bulunma ve buluşmalar önerdik. Ancak hiç bir örgüt ve çevre bunları sorun ve gündem etmedi. Bu yönde bir girişimde bulunmadı; öneriler yokmuş gibi davrandı.

Sosyalist ve demokratların akıl edip yapamadığını CHP yaptı (kendi olanaklarına uygun olarak yürüyüş başlattı, bizler yürüyüşle başlayamazdık).

Sadece bir #ADALET sloganı ile hiçbir şekilde CHP bayrağını ortaya sürmeden, hatta genellikle CHP’li olmayan kesimlerin katılımı da teşvik ederek ve öne çıkararak (örneğin İslamcılardan katılanlar vs.) tam da bizlerin yapması gerekeni yaptı.

Sosyalistler ve demokratlar, bu durumda, niye bunları yapıp böyle bir slogan etrafında en geniş kesimleri birleştirecek bir mücadele biçimini başlatamadığımızın özeleştirisini yapacak yerde, yok CHP şunu dememiş de bunu demiş, niye böyle yapmış da öyle yapmamış diye itirazlar ettiler.

Bu itirazları yöneltenler, aslında itiraz eder gibi görünürken, CHP’den beklentileri olduğunu itiraf ettiklerini bile fark etmiyorlardı.

Kendi çapsızlığını başkasının tutarsızlıklarıyla örtme çabasından başka bir şey değildir bütün bunlar.

*

Neyse Yürüyüş başladığından beri, Demokrat ve Sosyalistleri, ama özellikle de HDP’yi, yürüyüşe güçlü bir şekilde katılmaya; “#ADALET” sloganına ve geniş kesimleri birleştirebilecek bu yürüme biçimindeki mücadele biçimine sahip çıkmaya, orada güçlü bir şekilde alanda bulunmaya çağırdık.

Demokratlar, sosyalistler ve bizim HDP yine uzak durdu. Görmezden geldi bu önerileri. Kürtlerin böyle bir CHP’nin yürüyüşüne katılmayacağı itirazını yönelttiler.

Bizim önerdiğimiz CHP’yi desteklemek değildir, doğru ve yerinde bir slogana, doğru bir mücadele biçimine sahiplenme ve onu CHP’ye bırakmamadır; böylece bu kitle hareketlenmesinde onu etkileyebilecek, ileri götürebilecek bir konumlanıştır.

Bu fırsatlar ve olanaklar birer birer kaçırıldı.

Şimdi artık #ADALET yürüyüşlerine giderek İzmir marşları ve ulusalcılığın alâmetifarikası Atatürk ve Türk bayrakları damga vurmaya başlamış.

Bu onun zayıflaması, kendi yükselttiği #Adalet sloganıyla ve CHP’liliği öne çıkarmamasıyla çelişmektedir. İzmir marşları ve Atatürklü Türk bayrakları, CHP’nin kapıdan kovduğunu bacadan içeri almasıdır. Çünkü bunlar bizzat CHP’lilikle ve onun en Ulasalcı kanadıyla özdeşleşmiştir. CHP’nin yerini ulusalcı sembollerin almasıdır.

Bu davranışlar yürüyüşün zayıflamasına yol açacaktır. İslamcıların, Kürtlerin, demokratların bundan sonra bu yürüyüşe katılması mümkün olmaz. Başlangıçta içinde yer alsalardı bu gerileme ve daralmayı engelleyebilirlerdi. Ama öyle görülüyor ki bu imkân yitirildi.

Ama burada başka bir sorun var.

Bu yürüyüşte ulusalcıların ve CHP’nin sembolleri baskın olursa, yürüyüş başarısız olur ve yenilir. Ama bu yenilgi sadece CHP’nin yenilgisi olmaz. Hani Türklerin Tarih derslerinde anlattıkları “Birinci Dünya Savaşı’nda aslında biz yenilmedik müttefiklerimiz yenildi de biz mağlup sayıldık” demeleri gibi olur. Bu tarih anlatısı bir palavradır ama bu yürüyüşün başarısızlığı ve yenilgisi, tüm demokrasi güçlerinin gerçek yenilgisi olur. Erdoğan ve Ergenekon ittifakı daha pervasız ve hayâsızca saldırır.

Şöyle bir sorunla karşı karşıyayız:

Bu yürüyüşe artık sosyalistlerin ve demokratların, HDP’nin kitlesel olarak katılmayacağı, sahada yer almayacağı belli. Bu saatten sonra etkileme olanakları da sınırlı. Sahada olanlar eskiden beri her zaman bir gözü hep CHP’de olmuş ÖDP ve Halkevleri gibilerdir.

İzmir Marşı ve Atatürklü Türk bayrakları yürüyüşte giderek üstünlük kazandıkça orada ne Kürtler, ne İslamcılar ne de sosyalist ve demokratlar yer almaz, alamaz.

Ama bunları kapsamayan, normal sıradan halkı da çekemez. Dolayısıyla bu yürüyüşün, her hangi bir dile, dine ulusa göndermesi olmayan, #ADALET bayrağına tüm gelebilecekleri kapsaması mümkün olmaz ve zayıf kalır bu da yenilgiye yol açar.

Ne yapabiliriz de ham bu yürüyüşün yenilgisini engelleyebiliriz;  hem de #ADALET’i CHP’nin tekelinden ve ulusalcıların yol açacağı tecritten kurtarabiliriz?

Daha önce de başka vesilelerle benzerlerini yaptığımız somut öneriler bugünkü verili durumda söyle temellendirilebilirler ve şunlardır.

#ADALET bugün toplumun en geniş kesimlerini birleştirebilecek, hiçbir dile, dine, kültüre göndermesi olmayan, onları sembolize etmeyen, onlar karşısında nötral ve aynı zamanda bu günün en can alacı sorununu, hukuksuzluğu ve keyfiliği hedefe alan bir slogan veya bayraktır.
(Ve sadece keyfiliğin başını alıp gitmesiyle, hukuksuzluğun olağan hal olması nedeniyle de değil; aynı zamanda politik İslam, Özgürlük değil, Adalet paradigmasına daha büyük değer verdiği için de; AKP’nin adının #Adalet’le başlaması nedeniyle de çok uygundur.)

#ADALET parolasını yükseltmek gerekmektedir. #ADALET CHP’ye terk edilmeyecek, sahip çıkılacak bir bayraktır. Özetle #ADALET ne Kürtleri, ne Müslümanları, ne laikleri ve Alevileri, ne Türkleri sembolize etmez veya dışlamaz. Bu fay hatlarını kapatan bir işlev görür. Bu fay hatları demokrasi mücadelesinin en büyük handikabıdır (ama aşıldığında aynı zamanda en büyük gücüdür de yapmaya çalıştığımız da budur).

O halde #ADALET’e sahip çıkıp biz yükselteceğiz.

Mücadele biçimleri konusuna gelince.

Geniş kitleler bu yürüyüşe katılamaz. CHP’nin başlattığı şehirlerarası yürüyüş formu, geniş kitlelerin katılımına uygun değildir. Çünkü normal insanlar işine gidip gelir, ailesiyle ilgilenir vs.. Normal hayatını sürdürmektedir ve sürdürecektir.

Ama bu yürüyüş aynı zamanda günlerce toplumun gündeminde olacaktır.

Toplumun, bir yürüyüşü izleme ve bekleyişten, somut ve aktif bir katılıma çekilmesi gerekir. Çünkü yürüyüş geniş kitlelerin katılımına uygun olmadığından yürüyüşü sürdürenlerin sırtına büyük bir yük bindirmekte, geniş kitleler dışında ve pasif kaldığı için bu yükü dağıtıcı bir işlev görmemektedir. Yani uzun vadede bakıldığında bu biçim aynı zamanda hızla bir handikap halini de alabilir.

Normal vatandaşın da bu slogana sahip çıkması ve bunu aktif olarak yapmasının yolu bulunmalıdır. Yani yürüyüş aslında ülke çapında bir politikleşme ve direniş dalgasının bir tür sembolü olmalı, gerçek “yürüyüş” her şehirde, her alanda, milyonlarca insanın katılımıyla olmalıdır.

Şu an süren ve günlerce sürecek yürüyüş, normal vatandaşların, örgütlenmesi ve alanlara çıkması için eşsiz bir olanaktır.

Öyle bir eylem ve mücadele biçimi bulmalıyız ki, hem #ADALET için Yürüyüşü desteklesin ve onu aynı zamanda giderek içine düştüğü ulusalcılaşma dolayısıyla zayıflama ve yenilgi akıbetinden kurtarabilsin; hem de daha ileri götürebilsin ve gerçekten milyonlarca insanın harekete geçmesini, örgütlenmesini, gerçek ikinci bir “yürüyüşü” başlatabilsin.

*

Bizler şunları yaparak tüm bu amaçların hepsine bir seferde ulaşabiliriz.

Bugün OHAL var. CHP devlet içindeki etkisi, tabanının genişliği vs. gibi imkânlarla bir yürüyüş yapabilir. Ama bizler yaptığımızda polisin saldıracağı bellidir.

Keza Adalet nöbetleri bugünkü biçimiyle, yani şarkıları, sloganları,  yapıldığı semtleri, katılanların sınırlılığı vs. nedeniyle yine polisin saldırısına uğrayabilir.

Polis ile bir kez bile çatışma oldu mu, kitleselleşme olanağı ve olasılığı kaybedilmiş olmaktadır.

O halde #ADALET nöbetlerini, daha önceden önerdiğimiz Bulunma ve Buluşmalar biçiminde yapmak tüm bu istenenleri sağlar.

Yani siyasi özgürlükler ve haklar alanına, yani OHAL kapsamına girmeden, Temel Haklar alanında kalarak her gün belli yerlerde ve saatlerde hiçbir slogan etmeden, pankart, bayrak taşımadan bulunmak ve buluşmak.

Böylece hem saldırı engellenir, hem solun klasik sloganlarından ve biçimlerinden kurtulmuş ağır başlı biçim toplumun derin kesimlerini çeker; hem adalet cephesinin kendi iç çelişkileriyle bölünmesi engellenir.

Yani Kılıçdaroğlu gibi #ADALET pankartı bile taşımamalıyız. Çünkü bu gösteri yürüyüşüne girer, polise saldırı ve baskı için imkân sağlar. Ayrıca pankart herkesin yapıp taşıyabileceği bir şey ya da araç değildir.

Ama her yurttaş göğsüne #ADALET yazdığı bir kâğıt parçasını iliştirerek, iğneleyebilir. Böylesine basit ve herkesin yapıp taşıyabileceği biçimler hayati önemdedir kitleselleşmek için.

Her yurttaş kolayca, göğsüne iliştirdiği üzerinde #ADALET yazan bir kâğıtla, her gün aynı yerde ve saatte birkaç saat bulunabilir. Bu OHAL kapsamına girmez. Hiçbir slogan atılmaz, hiçbir bayrak, pankart açılmaz.

Herkes her şehirde, her meydanda #ADALET nöbetlerinde bulunur ve buluşur. Kimi oturur, timi durur, kimi sohbet eder, kimi kitap okur, kimi volta atar, kimi yürür vs..

Bu biçim en temel insan ve yurttaşlık hakları alanında kalır, politik haklar alanına girmez. Bu nedenle Erdoğan ve Ergenekon ittifakının elini kolunu bağlar ve çok geniş kesimlerin katılmasına olanak verir.

Bugün ihtiyaç olan hedefi ve biçimiyle en geniş kesimler böyle bir direnişe katılabilirler.

Bu biçimde bir hareket başladığında, hareket CHP’nin insafına bağlı olmaktan kutrular, daralmaktan kurtulur.

Binler, on binler bir kere #ADALET nöbetlerine başladı mı, onu öyle kimi partilerin kararları ile ortada bırakmak mümkün olmaz.

O halde toparlarsak, önerimiz şudur: her gün aynı saatlerde, aynı yerlerde #ADALET nöbetlerinde, hiçbir slogan atmadan, hiçbir bayrak, pankart taşımadan, sadece göğsümüze iliştirebileceğimiz bir #ADALET sözcüğüyle bulunalım ve buluşalım.

21 Haziran 2017 Çarşamba

Demir Küçükaydın

demiraltona@gmail.com

Blog: https://demirden-kapilar.blogspot.com/

Youtube Kanalı: https://www.youtube.com/user/demiraltona

Podcast: https://soundcloud.com/demirden-kapilar

Kitaplarımızı İndirmek İçin:

https://disk.yandex.com.tr/d/MP0-52MFdgdqBg

https://disk.yandex.com.tr/d/2Vez45Mg7W7wzA

Hiç yorum yok: