4 Ağustos 2014 Pazartesi

“Sol İçi Şiddet” Kavramının Anti-Demokratik Karakteri Üzerine

HDP’ye yönelik “Cephe” kökenli saldırı ve buna bağlı çatışmalarla ilgili olarak kullanılan kavram “Sol içi şiddet”.
Ne var ki bu kavramı kullanmanın anlamı ve mantıki sonuçları üzerine hiç düşünülmüş değil.
“Sol içi şiddet” sola ait bir kavram değildir ve anti demokratik bir kavramdır.
Neden ve nasıl?
Demokrasi insanların biçimsel veya hukuki eşitliği demektir. Yani fikrinizin içeriği, diliniz, dininiz, “ırkınız”, soyunuz, sopunuz, kültürünüz diğer insanlarla eşit haklı olmanızı engellemez veya engellememelidir demektir.
Sosyalizm bunun var olduğu bir düzeni var sayar. Sosyalizm bu biçimsel ve hukuki eşitliğe maddi hayat şartlarında bir eşitliği katma çabası ve hedefinden başka bir şey değildir. Ama biçimsel (hukuki) eşitlik olmadan gerçek (İktisadi) eşitlik olamaz; ikincisi olmadan da birincisi uzun vadede sürdürülemez.

“Sol içi şiddet” kavramı ise, hakları ve eşitliği fikrin içeriğine göre tanımlamaktadır. Yani sol dışına karşı şiddet meşrudur veya kabul edilebilir bir şeydir anlamına gelmektedir. Diğer bir deyişle, “Sol içi şiddet” kavramı, insanların fikri ne olursa olsun eşit olduğu ve bu fikri savunma hakkının garanti altına alındığı bir program ve düzenin fiilen reddi anlamına gelmektedir.
Şiddet’in meşruiyeti, sol içi veya dışı diye fikrin içeriği ile belirlenmeye başladığı an, demokrasinin temel ilkesi, yani insanların fikri (dili, dini, vs.) ne olursa olsun eşit olduğu veya hukuken eşit olması gerektiği ilkesi çiğnenmeye başlamış olur.
Demokrasi şiddeti reddetmez; şiddeti eşitliği sağlamak ve korumak için kabul eder ve kullanır.
Demokrasi, “Sol içi” veya “dışı” olarak tanımlamaz şiddetin kabul edilebilir veya uygulanabilirliğini; şiddetin meşruiyetini sol içi veya dışı olarak tanımlamayı demokrasiye karşı bir saldırı ve şiddet olarak görür.
Yani bir akım, devlet veya güç, diyelim ki insanlara karşı fikrinin içeriğinden; dilinden, dininden dolayı eşit haklı olarak kabul etmiyorsa; demokratlar ya da sol, bu güce, devlete veya akıma karşı insanların dili, dini, fikri vs. nedeniyle ayrımcılığa ve baskıya uğramayacağı bir düzen için mücadele eder ve bu mücadelesinde gereğinde şiddet araçlarına başvurur ve vurmalıdır.
Fransız Devrimi, insanların eşit olduğunu kabul etmeyen mavi kanlılara karşı insanların eşit olduğu ilkesine dayanan bir düzeni kurmak için şiddet uygulamak zorunda almıştır.
Amerika Birleşik Devletleri, siyahları eşit kabul etmeyen Güney eyaletlerinin anayasada yazılı olan ayrılma haklarını bile tanımamış ve iç savaşta onlara şiddet yoluyla siyahların da beyazlarla eşit olduğu bir düzeni ve hukuk sistemini egemen kılmıştır. (Bunun fiili gerçekleşmesi ise ayrı bir konudur.)
İnsanların eşitliğini vaaz eden insan hakları evrensel beyannamesi tür olarak insanların eşitliğinden söz etmez; insan (yurttaş) sayılabilmek için insanların dili, dini, soyu, sopu, fikri nedeniyle bir ayrımcılığa uğramamasının kabul edenlerin insan olduğunu ve insan haklarından yararlanabileceğini söyler.
O halde, sol ve demokratlar, insanların fikri, dili, dini, etnisi, soyu, sopu nedeniyle ayrımcılığa uğramaları karşısında, bu nereden gelirse gelsin, buna karşı öz savunmayı ve direnişi örgütlemekle görevlidir.
Örneğin bir devlet (ki yeryüzündeki devletlerin neredeyse hepsi böyledir) insanları dili, dini, fikri, soyu, sopu vs. nedeniyle eşit kabul etmiyorsa, ona karşı direniş sadece bir hak değil, bir görevdir.
Aynı şey her alanda geçerlidir. Herhangi bir grup, parti, hareket vs. çoğunlukta olduğu veya egemen olduğu bölgede insanları fikri, dili, dini, soyu, sopu nedeniyle eşit olarak görmüyor ve eşitliğine karşı bir saldırıda bulunuyorsa, ona karşı direnmek farzdır.
Maraş’ta birileri Suriyelilere karşı onların haklarına karşı şiddet uyguluyorsa, demokratik bir devlette şiddet bu şiddeti uygulayanlara karşı uygulanır. Karadeniz illerinde veya İstanbul’un bir mahallesinde seçim propagandası yapanlara karşı en küçük bir engellemede, demokratik bir devletin bu hakkı garanti almak için şiddet uygulayanlara şiddet uygulaması gerekir. Devlet bunu yapmıyorsa, o devletin kendisi de kendisine karşı öz savunma yapılacak demokrasi ve eşitlik düşmanı bir organ olarak görülmeli ve mücadele ona göre düzenlenmelidir.
Bir Ege kasabasında Çingenelere veya Kürtlere karşı kasaba halkı ayaklanmışsa, gerçek bir demokraside devlet o kasabanın çoğunluğuna karşı şiddet uygulayarak bir tek Çingene veya Kürdün orda yaşama, çalışma hakkını garanti altına alır. Amerika’nın güney eyaletlerinde ırkçılar çoğunluktaydı, Amerikan Devleti o çoğunluğa karşı şiddet uygulayarak siyahların eşitliğini sağlayabildi.
Örneğin, Türkiye’de ne zaman bir tek Çingene veya Kürde karşı, şiddet uygulandığında, örneğin o kişinin o şehirde yaşama hakkına karşı çıkıldığında,  devlet gereğinde bütün kasaba halkını tutuklar veya onlara zorla ve o bir tek Çingene yurttaşın orada yaşama ve barınma hakkı kabul ettirir ve garantiye alır; ancak o zaman demokrasiden söz edilebilir.
Elbet aynı şey, din için de, fikirler için de vs. geçerlidir.
O halde, diyelim ki, sadece HDP’nin değil, herhangi bir partinin fikrini ifade için yaptığı bir toplantıya veya bir propaganda standına yapılan saldırılara karşı, bu ister soldan, ister sağdan, ister devletten gelsin direnmek demokrasi hakkı ve görevidir.
Ancak bunu yaptığınızda ve böyle davrandığınızda bu devletin karşısında demokrasinin organı olacak bir karşı iktidarın, bir ikili iktidarın bir diyarşinin tohumunu atmış olursunuz.
O halde yapılması gereken “sol içi şiddeti reddetmek” veya “sol içi şiddet”e karşı aklıselime davet beyanları vermek değildir; fikrin özgürce ifadesine karşı saldırılara direnmeyi sağlayacak öz savunmayı örgütlemektir.
Bu öz savunmanın ne zaman hangi biçimlerde yapılacağı; savaşı bu şiddeti uygulayanların istediği koşullarda kabul edip etmeme vs. artık savaş taktikleri kısmına girer. İcabında geri çekilerek onların egemen olduğu alanlarda gerekli güç ve örgütlenme başarılıncaya kadar görünmemekten; onarı zayıf olduğu veya uyuduğu anlarda sürpriz saldırılarla dağıtmaya kadar bin bir biçim politika ve savaş sanatının alanına girer. Bu apayrı bir konudur.
O halde, mantık sonuçlarına götürüldüğünde, “sol içi şiddet” kavramını kullananlar, aslında demokrat olmayan ve demokrasiyi savunmayan; fikrin içeriğine göre özgürlükleri sınırlayan bir anlayışı savunduklarından; iktidar olduğu yerlerde kendisine karşı öz savunma örgütlenmesi gereken bir anlayışı da temsil ederler.

04 Ağustos 2014 Pazartesi

Hiç yorum yok: