30 Mart 2014 Pazar

Hikmet Kıvılcımlı’nın Yarım Yüzyıl Önce Bugün İçin Yazdığı Bir Yazı: neden Böylesine Coşarlar?

Yarım Yüzyıl önce Hikmet Kıvılcımlı’nın Türkiye’nin Ekonomi ve Politikasına yönelik olarak 1965’teki seçimler vesilesiyle yaptığı analizi aktarıyoruz. Sanki bugün için yazılmış gibi.
Yarım yüzyılda hiçbir şeyin değişmediği çok daha iyi görülüyor.
Bugünkü Türkiye’nin ekonomi temeli ve politikasını anlamak için nefis bir yazı.
Ayrıca edebi olarak da tadına doyum olmaz bir yazı, ama bazı lezzetleri tadabilmek belli bir gayret gerektirir.
D.K.
31 Mart 2014 Pazartesi

Neden Böylesine Coşarlar?

Hikmet Kıvılcımlı
Seçim kampanyası açıldı. Türkiye’de hiçbir “İŞ” seçim kadar heyecan ve ter döktürmüyor. Çünkü seçim, yalnızca bir “SEÇİM” değil, aynı zamanda en büyük “İŞ”tir. Amerikalı “İş adamı”nın güttüğü anlamda bir “İŞ”, işverenin “İş Bankası”, İşçinin son yıllar Devlet zoruyla haraca bağlanışı demek olan sendikacı “Türk-İş” gibi
bol kazanç getirici bir ticaret ve hava oyunudur. Amerika’nın petrolcü akıl hocasının direktifi ile ülkemize “Çift Parti” olsun diye sokulan demokrasi, Amerika’da olduğu kadar Türkiye’de de vaktiyle Şark usulü “İbadet mahfi, rezalet mahfi” diyerek gizli kapaklı yapılan işlerin, perde yırtılarak yapılması oldu. Demokrasinin ruhu sayılan seçim şimdi açık seçik bir İŞ’tir: Ne ziraat İş’i, ne ticaret İş’i, ne sanayi İş’i, ne batakçı toprak ağalığı İş’i, ne lotaryacı bankacılık İş’i; seçim işi, seçim ticareti, seçim sanayii, seçim ağalığı, seçim bankerliği kadar kolay ve hiç masrafsız en muazzam kâr sağlayıcı değil. Kalıpları memleketi kaplamış, içleri Zeppelin balonundan daha sakin: gelenekçi görenekçi, gösterişli, afur tafurlu iri iri bezirgân partilerinin sağ olsunlar, AP’lilerin, CHP’lilerin, YTP’lilerin, MP’lilerin, (Milli Birlikçi 14’ler olmasa CKMP’lilerin) o şaşırtıcı derecede hırslı, çatlatıcı heyecanları, coşkunlukları, kıyasıya kapışmaları, hep seçim İş’inin muazzam gelirli bir Girişkinlik ve Özel kazanç oluşundan ileri geliyor.
Türkiye, küçük züğürt bir ülke. Hangi İş’e başvurursan vur: en çok yüz bin kazanırsın, belki. Suyun başını kesmiş yabancı sermayeyle ortaklığa girsen: bir milyon kesersin. Tekelci büyük bankanın dizginlerini ele geçirsen: yüz milyonlarla ancak oynarsın. Devlet bu İş’lerle kıyaslanabilir mi? Seçimle devlet kuşu başına kondu mu: Bütçe en azından onlarca MİLYAR: En ufak Devlet Bankası, en büyük Özel Bankadan on kat aşırı sermayeli, dev Parababası. Alabildiğin kadar kredi al. Seçimde vereceğin nedir? Kasabadaki yıkılası evin, birkaç aylık kirasıyla, iki üç işsiz güçsüze köy köy dolaşmaları için beş on günlük çep harçlığı. Kazandın mı: Bütün Devletçiliğimiz emrinde. Devlet Sanayii, Bankalarından aşağı kalmaz. Batılının çürüğe çıkardığı tapon makinaların komisyonla yeni fiyatına Türkiye’ye sokuşturulması da olsa, yurt içinden en verimli büyük sanayi Devletindir. Alıcı 30 Milyon uyruklu müşterinin insafına kalmış. Tepeden inme fiyat satırınla hepsini kıyma edebilirsin ve de bütün özel kişi fabrikalarının bire beş yüz vurgunlarına öncülük edersin. Kimden korkacaksın? Seçimle geldin gık diyenin alnını karışlarsın.
Geç Büyük Millet Meclisinin başına. Bırak şu, hanedan gelirinin yirmi otuz katı olan mebus maaşını bir yana. Herkesin iki yüz elli lirayla cehenneme memur yazılmak için dilekçe donattığı ülkede, beş altı bin lira Milletvekili aylığı da para mı? Milyarlık Devletçiliğimiz avucunun içinde. Hemen bir şirket kur. Sermaye mi gerek? Gözünü aç yeter. Değme sermayeli şirket açıldı demektir. Açamazsan açılmış şirketten çok ne var bizde? Yalnız İstanbul Ticaret Odası’nda on binlerce Özel Teşebbüs İş’sizlikten ağızlarını havaya açmışlar. “Allah Allah” deyip senin gibi bir Devletlûyu bekliyorlar. Yağlı iş Devlet babada. Çık sayın bayın huzuruna Morrison Firmasının sözcüsü gibi konuş: “Özel sermayesiz millet, Allahsız millettir!” de. Paşanın sağladığı “Huzur” kendiliğinden ayağına gelir. Daha koç yiğitsen “Batıcı” değil misin? Uzat kimse görmeden elini, uluslararası milyarlık şirketlere, kendini o saat Paris’te, Kolonya’da, Londra’da, New York’ta sözü geçen “Vatansever lider” bulursun.
O zaman, gir ihalenin en domuzuna. Korkma senden ucuz teklif yapıp rekabet edeceklerden. Sayın ihale kanununun ÖZEL maddesi gereğince: ihaleyi yapan Devletlûlar: ihaleyi dilediğine diledikleri fiyatla yapıp yapmamakta SERBEST’tirler. Yerin dibinde on saat çalışan işçinin, eskici esnafın kazandığı her yüz kuruşta yirmi otuz kuruşunu vasıtasız vergi, elli altmış kuruşunu vasıtalı vergi almak için kılı kırka yaran Devletçiliğimiz, her yıl Devlet bütçesinin onlarca milyar lirasını ihalecilere kaptırırken: “Bırak yapsın, Bırak geçsin!” der, yani liberaldir, serbest, hürdür. Tarım bakanından tomruğu al, İmar bakanına sat; Sanayi bakanından demiri al, Savunma bakanına sat: alırken de satarken de yüzde yüz kâr edemezsen; Büyük Millet Meclisinde kıyameti kopar. Haddine mi düşmüş memurun senden rüşvet alması: Azli, tayini Bakanın elinde. Bakan de senin ağzına bakıyor. Sen milletçe seçilmişsin. Bakan seçilmese de olur. Bütün siyasi liderler de Onu söylüyorlar: Sen “MİLLİ İRADEYİ TEMSİL” ediyorsun.
Onun için ben hak veriyorum. Bezirgân Partiler, Seçim için ne kadar coşsalar azdır.

(Çaltı, Sayı: 129, 4 Ekim 1965)

Hiç yorum yok: